Reklam Alanı (Gövde Üst Reklam) Bu alana reklam ver

İmar Planı Yapılan Arsaların Tapuları Törenle Dağıtıldı

MÜFİT ONBAŞI tarafından
03 Mart, 2013 15:42 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 22.03.2024 12:06
Okuma Süresi: 3dk
Yorum Sayısı: 0
Reklam Alanı (İçerik Öncesi) Bu alana reklam ver

Çubuk’a Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ve çevresindeki vatandaşlara ait arsalarda yapılan imar planı tamamlanırken, imar planı yapılan arsaların tapuları törenle dağıtıldı.

Çubuk'ta kurulacak olan Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'ne tahsis edilen arsaların imar planı yapıldı. Dumlupınar, Esenboğa ve Yenice mahallelerini kapsayan yaklaşık 5 bin hektarlık alanın imarı yapılırken, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ve vatandaşlara ait arsaların tapuları düzenlenen törenle hak sahiplerine dağıtıldı. Dumlupınar Mahallesi'nde düzenlenen törene Çubuk Kaymakamı Cemal Şahin, Çubuk Belediye Başkanı Lokman Özden, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Doğan, Rektör Yardımcısı Yavuz Sanisoğlu, Genel Sekreter Suat Cihangir, Ankara Tapu Bölge Müdürü Faruk Dönmez, Belediye Başkan Yardımcıları Mehmet Kuzal, Hacı Çelebi, Belediye Meclis üyeleri Sabri Koca, Ahmet Uzun, Kemal Küçük, Ömer Aydın ve vatandaşlar katıldı. Üniversitenin yapılacağı alanda inceleme yapan Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Doğan, imar planının bitmesinin inşaat planlarının ve inşaatların başlaması anlamına geldiğini söyledi. Üniversitenin mimari projesinin Osmanlı ve Selçuklu mimarisine uygun yapılacağını belirten Doğan, şunları söyledi:"İki yıldan beri yoğun bir çalışma içerisindeyiz bu güne gelebilmek için. Gerçekten göreve geldiğimiz günden itibaren öncelikle üniversitemizin kampus alanının belirlenmesi konusunda yoğun bir çalışma içerisinde olduk. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi adından da anlaşılacağı üzere bizi tarihimize, kültürümüze, geçmişimize bağlayan ve tarihimizden aldığımız güçle ileriye doğru Türkiye Cumhuriyetimizin ileriye doğru ilerlemesini hedefleyen bir düşüncenin ürünü olan bir üniversitedir. Yeni kurulan üniversitelerin içerisinde en hızlı ilerleyen yine Yıldırım Beyazıt Üniversitesi oldu. Üniversitemiz bu bölge için önemli olduğu kadar Ankara için, Türkiye için ve gelecekte inşallah Allah hepimize görmeyi nasip eder dünya için de önemli bir bilim merkezi olma hedefiyle kurulmuş bir üniversitedir. Üniversitenin adı Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ve kurulduğu alanda 1402 Ankara Savaşı'nın yapıldığı alan. Böyle olunca da mimari planının bizim geleneksel özelliklerimizi yansıtmasına özen gösterdik. Projenin bir Osmanlı, Selçuklu tarzı mimari olmasına özen gösterdik. İçerisinde ise her türlü modern bir donanım olacak şekilde bir mimari çalışmamız oldu. Tabi ki üniversite sadece dış cephe olarak değil avlu, bahçe, yeşil alanlar ve sosyal donatı alanları olarak da bizim geleneksel projelerimize uygun olarak planlandı."

Üniversitenin ilçeye kazandırılmasına katkı veren ve destek olan herkese teşekkür eden Kaymakam Şahin ise, üniversitenin ilçeye enerji ve sinerji verecek büyük bir proje olduğunu ifade etti.

AZMAN DERESİ BİLİMİN MERKEZİ VE Ankara'NIN GÜLEN YÜZÜ OLACAK

Bu günün ilçe için çifte bir Bayram olduğunu söyleyen Başkan Özden de, tapuların dağıtılıyor olmasının üniversitenin inşaatının başlayacağı anlamına geldiğini belirtti. İnşaatın başlaması ile ilgili gecikmenin bazı spekülasyonlara neden olduğunu ifade eden Başkan Özden, tapuların dağıtılması ile birlikte bu kuşkuların da yok olacağını kaydederek, "Üniversiteyi ilçemize kazandıran Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan Bey başta olmak üzere tüm ekibe sonsuz teşekkür ediyorum. Hem sayın rektör, hem de biz sayın Büyükşehir Belediye Başkanımız Melih Gökçek Bey ile görüştük. Yaklaşık on gün içerisinde inşallah yolları açacağız ve üniversitenin inşaatına başlayacağız. İmar planındaki bazı itirazlardan dolayı inşaatta 2 ay gibi bir gecikme oldu. Arık üniversite adım adım geliyor.

Sayın Başbakanımızın da bizim üniversite dediği Yıldırım Beyazıt Üniversitesi burada şahlanmış olacak. İnşallah Azman Deresi olarak adlandırılan bu yer bilimin merkezi olacak. İlçemizin ve Ankara'nın gülen yüzü olacak" dedi.

Mahalle sakinleriyle üniversitenin yapılacağı alanda inceleme yapan Rektör Doğan, Kaymakam Şahin, Başkan Özden ve beraberindekiler, daha sonra 150 tapuyu hak sahibi mahalle sakinlerine dağıttı. Tamamı 48 tapudan oluşan Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'nin tapularını da Rektör Doğan'a Kaymakam Şahin ve Başkan Özden birlikte verdi.

Reklam Alanı (İçerik Sonrası) Bu alana reklam ver

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

İlahi Adalete Selâm

blank
Avatarı
Aksiyon ER tarafından
11 Aralık, 2025 11:33 tarihinde yayınlandı
Okuma Süresi: 3dk
Yorum Sayısı: 0
Reklam Alanı (İçerik Öncesi) Bu alana reklam ver

Ülkemizde 27 Mayıs 1960 ihtilâlinden beri, yarım asırlık darbeler tarihine baktığımızda; nereden nereye geldiğimizin sembolik göstergesi bu olayda, ilâhî adaletin tecellisini görürüz. İşin püf noktası şudur; Cenab-ı Hakkın 99 Esma-i Hüsna’sından (güzel isimlerinden) birisi (EL-ADL) ADALETTİR. Allah (c.c.) mutlak Âdildir. Mülkün (Kâinatın)temeli adalettir. Zerreden kürreye kadar tüm varlıklar; çok hassas, milimetrik bir denge üzerinde yaratılmış ve öylece devam etmektedir. Mevsimlerin gelip-gidişi, gündüzün geceyi takip edişi, dünyamızın ve diğer gezegenlerin yörüngesinde bir milim dahi şaşmadan hareket etmeleri, hepsi hassas dengeler üzerinde cereyan eden ilâhi adaletin eseridir. Adaletin olmadığı yerde zulüm ve haksızlık vardır. Denge bozulmuş demektir. Denge bozulunca da ayakta durulamaz, yıkım olur. Bu sebeple, Hz. Peygamberimiz Cuma hutbesinde; ”Şüphesiz Allah adaleti, iyiliği ve yakınlara yardımı emreder. Fuhşu, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Tutasınız diye size (Allah) öğüt veriyor.” Mealindeki (Nahl 90.) ayeti okuyarak adaletin önemini izah etmiştir. Bu sünnet asırlardır İslam Aleminde her cuma hutbesinde devam etmektedir. Buna istinaden Hz. Peygamberimiz “Mülk küfürle devam edebilir. Ama zulümle asla ayakta kalamaz.” buyurmuştur. Divan edebiyatımızdan şu güzel mısraları günümüz Türkçesiyle veriyorum: Cümle eşya hâlikındır, kul eliyle işlenir, Emr-i Barî olmadıkça sanma ki, bir çöp deprenir. Hak kulundan intikamın, yine kul ile alır, Bilmeyen ilm-i ledünnü anı kul etti sanır. Ne kahrı desti-âdâdan (düşmanlar) ne lütfu âşinadan (dostlar) bil, Umûrun (işlerini) hakka tefviz(havale) et,Cenab-ı Kibriyadan bil. Şimdi yarım asır öncesine 27 mayıs 1960 darbesine bakalım: Demokratik yolla milletin ezici çoğunluğunun oylarıyla seçilmiş Menderes hükümeti, silahlı kuvvetlerce devriliyor, iktidar mensupları Yassı ada’da kurulan sözde Yüksek adalet divanında, ağır hakaretler altında yargılanıyor. Merhum Menderes ve iki bakan idam ediliyor. Genel Kurmay Başkanı Merhum Rüştü Erdelhun paşa idama mahkum ediliyor ve askerlerin hakaretlerine maruz kalıyordu. Daha sonra,12 mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, uyarı, bildiri ve sair irtica teraneleriyle her 10 yılda bir milletin temsilcileri alaşağı ediliyor, değerleri çiğneniyordu. Müslüman Türk milleti üzülüyor, bunalıyor, ama sabırla vakarını koruyor, sokağa dökülmüyor, işi Allah’a havale ediyordu. En nihayet iktidara yürüyen, Sayın R.Tayyip Erdoğan, ders kitaplarında yer alan bir şiiri okuduğu için hapse atılıyordu. Hatta Başbakan iken partisi kapatılmaya ramak kalmıştı. Asıl görevi vatan savunması olan TSK nin bazı mensupları, hâlâ darbe planları yapıyor. Kaos ve dehşet senaryoları hazırlıyorlardı. İşte bütün bu olup biten haksızlık ve zulümler, naçiz kanaatime göre, gayretullah’a dokundu. Burç döndü, İlâhî adalet tecelli etti. 9 yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz demokratik gelişme ve özgürlükler elde edildi. Tarafsız ve âdil yargı işbaşına geldi. Adaletten söz etmişken, İslam adalet sisteminden ve Osmanlı adaletinden birer örnek sunmak istiyorum. Übey-ibni Ka’b adındaki bir sahabi, Halife Hz.Ömer aleyhine bir dâva açar. Hakim Zeyd-ibni Sabit davetiye ile Hz. Ömer’i duruşmaya çağırır. Mahkeme salonuna gelen Hz.Ömer’e hakim tarafından yakınında bir yer gösterilmesi üzerine, Ömer; “Bu ne hal?” der. “Beni davacının yanında değil de kendi yakınında oturtman tarafgirliktir.” Hakim Zeyd’in cevabı şudur: -“Allah’a ve âhiret gününe imanı tam olan bir hakimin taraf tutması imkansızdır. Benim hep uyguladığım usulümdür. Dâvalıyı en yakınıma alarak, ifade verirken, göz ucuyla mimiklerini, vücut dilini ve ruh halini de anlamaya çalışırım.” Hz.Ömer teşekkür eder. Allah’a hamd eder. Osmanlı Devletinin altın yıllarında, Fatih Sultan Mehmet Han devrinde Konyalı bir tüccar, İtalya’dan kumaş ithal etmek ister. Venedik’ten gemiye yüklenen kumaşlar İstanbul’a doğru yola çıkmış, fakat yolda gemi batmıştı. Parasını alamayan Venedikli tüccar, Konya kadısına başvurmuş: -Ben görevimi yaptım. Malları gemiye yükledim. Paramı isterim. Konyalı tüccar ise: -Sipariş ettiğim malları teslim almış değilim. Bedelini ödemem mümkün değildir. Derler… Konya kadısı Hârim efendinin hükmü şudur: “Venedikli tacir siparişi gemiye yüklemiştir. Geminin batması yüce Allah’ın takdiridir. Venedikli davacı malın bedelini alacaktır.” Beklemediği bu adalet karşısında hayran kalan İtalyan tüccar, Hıristiyanlıktan ayrılıp, Kelime-i Şehâdet getirerek Müslüman olur… HÜDÂYA EMANET OLUNUZ…

Reklam Alanı (İçerik Sonrası) Bu alana reklam ver

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.