Reklam Alanı (Gövde Üst Reklam) Bu alana reklam ver

SP, Zina Suç Sayılsın İstiyor

MÜFİT ONBAŞI tarafından
10 Haziran, 2012 09:17 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 22.03.2024 12:07
Okuma Süresi: 2dk
Yorum Sayısı: 0
Reklam Alanı (İçerik Öncesi) Bu alana reklam ver

Şanlıurfa Saadet Partisi Gençlik Kolları zinanın suç sayılması ile ilgili basın açıklaması yaptı.

 Şanlıurfa Saadet Partisi Gençlik Kolları tarafından düzenlenen “Zina Suç Sayılsın” adlı basın açıklaması vatandaş ve basın büyük ilgi gösterdi.

Basın açıklamasında konuşan Şanlıurfa Saadet Partisi Gençlik Kolları Başkanı Salih Şipak topluma yönelik yapılan manevi tahribat ve ahlaki yozlaşma karşısında ‘Önce Ahlak ve Maneviyat’ diyoruz. Zinanın ve eş cinselliğin yaygınlaştığı ve normalleştiği böyle bir zamanda ebetteki sessiz kalamayız dedi.

Avrupa dan ve Amerika dan ithal edilen yasalarla yönetilen Türkiye  İslam  ve insanımıza zarar vereceğini belirten Şipak yeniden lider ülke olabilmemiz için özümüze dönmemizin şart olduğunu belirtti.

Ecdadımız tarih boyunca dünya ya adalet barış ve ahlak konusunda öncü olmuştur, Diyen, Şipak mevcut hükümete seslenerek yeni anayasa çalışmalarında ahlaki yozlaşmaya sebep olacak aksiyonların ceza kanununda suç sayılmasını istedi.

Basın açıklamasında konuşan Şipak zina tıbbi açıdan da toplumun sağlığını tehdit eden bir suç olduğunu belirtti, Zinanın sebebiyet verdiği bulaşıcı hastalıklar insanın toplumdan tecrit edilmesine veya ölüme kadar uzanan bir sonuca ulaşmaktadır, Zina eyleminin psikolojik olarak ta kişileri yıprattığı bilimsel verilerle ortaya konulduğunu belirtti.

Ey Millet Ne Zaman Uyanacaksınız? Susmayın, Uyarın, Haykırın!…

Şipak; “Gündeme konu olan eşcinsel birlikteliğinde ötesinde eşcinsel evlilikler de tam anlamıyla bir faciadır ve ülkemizdeki hukuk boşluğundan yararlanılarak bu durum meşrulaştırılmak istenmektedir. Bu durumun bir ileri sarmalı ise eşcinsellerin evlat edinmesidir ki bu kadim geleneği olan toplumumuzu kökünü kazımaya çalışmak demektir.

Bizler ancak fıtrata uygun birliktelikle akitleşen insanların aile olabileceği inancını taşımaktayız. Bu gün işte tam anlamıyla bu aile mefhumunun temelleri Batı hayranı olanların yazılarıyla, yayınlarıyla dinamitlenmektedir.

Ey Millet Ne Zaman Uyanacaksınız, Susmayın, Uyarın, Haykırın. Sizler tenha bir nehir kenarında kurdun kuzuya saldırmasını dahi dert edinen ve bundan imtina eden bir neslin çocuklarısınız. Bakınız, Batı düşünce sistemiyle ve fikir kalıplarıyla hümanizmin ve sekülerizmin etkisiyle düşünen insanlar bu söylediklerimizin çok ötesinde oldukları için bizi anlayamazlar.

Bizler Allah için bu “Cinsel Bunalım” içinde olan insanları dünya ve ahiret saadetleri için çok önemsiyoruz ve bu bunalımı atlatmaları konusunda yardımcı olmak istiyoruz.

Bu doğuştan gelen ve Ortodoks tıbbının deyimiyle değiştirilemez olan bir durum değildir. Tedavisi de mümkündür. Yeter ki doğru bir irade ve güven ortaya konulsun.” dedi.

Haber: Ömer Yakan

Reklam Alanı (İçerik Sonrası) Bu alana reklam ver

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

İlahi Adalete Selâm

blank
Avatarı
Aksiyon ER tarafından
11 Aralık, 2025 11:33 tarihinde yayınlandı
Okuma Süresi: 3dk
Yorum Sayısı: 0
Reklam Alanı (İçerik Öncesi) Bu alana reklam ver

Ülkemizde 27 Mayıs 1960 ihtilâlinden beri, yarım asırlık darbeler tarihine baktığımızda; nereden nereye geldiğimizin sembolik göstergesi bu olayda, ilâhî adaletin tecellisini görürüz. İşin püf noktası şudur; Cenab-ı Hakkın 99 Esma-i Hüsna’sından (güzel isimlerinden) birisi (EL-ADL) ADALETTİR. Allah (c.c.) mutlak Âdildir. Mülkün (Kâinatın)temeli adalettir. Zerreden kürreye kadar tüm varlıklar; çok hassas, milimetrik bir denge üzerinde yaratılmış ve öylece devam etmektedir. Mevsimlerin gelip-gidişi, gündüzün geceyi takip edişi, dünyamızın ve diğer gezegenlerin yörüngesinde bir milim dahi şaşmadan hareket etmeleri, hepsi hassas dengeler üzerinde cereyan eden ilâhi adaletin eseridir. Adaletin olmadığı yerde zulüm ve haksızlık vardır. Denge bozulmuş demektir. Denge bozulunca da ayakta durulamaz, yıkım olur. Bu sebeple, Hz. Peygamberimiz Cuma hutbesinde; ”Şüphesiz Allah adaleti, iyiliği ve yakınlara yardımı emreder. Fuhşu, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Tutasınız diye size (Allah) öğüt veriyor.” Mealindeki (Nahl 90.) ayeti okuyarak adaletin önemini izah etmiştir. Bu sünnet asırlardır İslam Aleminde her cuma hutbesinde devam etmektedir. Buna istinaden Hz. Peygamberimiz “Mülk küfürle devam edebilir. Ama zulümle asla ayakta kalamaz.” buyurmuştur. Divan edebiyatımızdan şu güzel mısraları günümüz Türkçesiyle veriyorum: Cümle eşya hâlikındır, kul eliyle işlenir, Emr-i Barî olmadıkça sanma ki, bir çöp deprenir. Hak kulundan intikamın, yine kul ile alır, Bilmeyen ilm-i ledünnü anı kul etti sanır. Ne kahrı desti-âdâdan (düşmanlar) ne lütfu âşinadan (dostlar) bil, Umûrun (işlerini) hakka tefviz(havale) et,Cenab-ı Kibriyadan bil. Şimdi yarım asır öncesine 27 mayıs 1960 darbesine bakalım: Demokratik yolla milletin ezici çoğunluğunun oylarıyla seçilmiş Menderes hükümeti, silahlı kuvvetlerce devriliyor, iktidar mensupları Yassı ada’da kurulan sözde Yüksek adalet divanında, ağır hakaretler altında yargılanıyor. Merhum Menderes ve iki bakan idam ediliyor. Genel Kurmay Başkanı Merhum Rüştü Erdelhun paşa idama mahkum ediliyor ve askerlerin hakaretlerine maruz kalıyordu. Daha sonra,12 mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, uyarı, bildiri ve sair irtica teraneleriyle her 10 yılda bir milletin temsilcileri alaşağı ediliyor, değerleri çiğneniyordu. Müslüman Türk milleti üzülüyor, bunalıyor, ama sabırla vakarını koruyor, sokağa dökülmüyor, işi Allah’a havale ediyordu. En nihayet iktidara yürüyen, Sayın R.Tayyip Erdoğan, ders kitaplarında yer alan bir şiiri okuduğu için hapse atılıyordu. Hatta Başbakan iken partisi kapatılmaya ramak kalmıştı. Asıl görevi vatan savunması olan TSK nin bazı mensupları, hâlâ darbe planları yapıyor. Kaos ve dehşet senaryoları hazırlıyorlardı. İşte bütün bu olup biten haksızlık ve zulümler, naçiz kanaatime göre, gayretullah’a dokundu. Burç döndü, İlâhî adalet tecelli etti. 9 yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz demokratik gelişme ve özgürlükler elde edildi. Tarafsız ve âdil yargı işbaşına geldi. Adaletten söz etmişken, İslam adalet sisteminden ve Osmanlı adaletinden birer örnek sunmak istiyorum. Übey-ibni Ka’b adındaki bir sahabi, Halife Hz.Ömer aleyhine bir dâva açar. Hakim Zeyd-ibni Sabit davetiye ile Hz. Ömer’i duruşmaya çağırır. Mahkeme salonuna gelen Hz.Ömer’e hakim tarafından yakınında bir yer gösterilmesi üzerine, Ömer; “Bu ne hal?” der. “Beni davacının yanında değil de kendi yakınında oturtman tarafgirliktir.” Hakim Zeyd’in cevabı şudur: -“Allah’a ve âhiret gününe imanı tam olan bir hakimin taraf tutması imkansızdır. Benim hep uyguladığım usulümdür. Dâvalıyı en yakınıma alarak, ifade verirken, göz ucuyla mimiklerini, vücut dilini ve ruh halini de anlamaya çalışırım.” Hz.Ömer teşekkür eder. Allah’a hamd eder. Osmanlı Devletinin altın yıllarında, Fatih Sultan Mehmet Han devrinde Konyalı bir tüccar, İtalya’dan kumaş ithal etmek ister. Venedik’ten gemiye yüklenen kumaşlar İstanbul’a doğru yola çıkmış, fakat yolda gemi batmıştı. Parasını alamayan Venedikli tüccar, Konya kadısına başvurmuş: -Ben görevimi yaptım. Malları gemiye yükledim. Paramı isterim. Konyalı tüccar ise: -Sipariş ettiğim malları teslim almış değilim. Bedelini ödemem mümkün değildir. Derler… Konya kadısı Hârim efendinin hükmü şudur: “Venedikli tacir siparişi gemiye yüklemiştir. Geminin batması yüce Allah’ın takdiridir. Venedikli davacı malın bedelini alacaktır.” Beklemediği bu adalet karşısında hayran kalan İtalyan tüccar, Hıristiyanlıktan ayrılıp, Kelime-i Şehâdet getirerek Müslüman olur… HÜDÂYA EMANET OLUNUZ…

Reklam Alanı (İçerik Sonrası) Bu alana reklam ver

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.