Reklam Alanı (Gövde Üst Reklam) Bu alana reklam ver

Boş tüfekle vatan kurtarılmaz

blank
Müfit Onbaşı tarafından
04 Haziran, 2022 16:29 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 22.03.2024 12:05
Okuma Süresi: 2dk
Yorum Sayısı: 0
Reklam Alanı (İçerik Öncesi) Bu alana reklam ver

Birey olarak insanların hedefleri vardır. Bu hedefler önce bireyin kendi dairesinden başlayıp, aile dairesi yaşadığı mahalle, ilçe, kent, en sonunda memleket dairesine hitap etmektedir.

Aslında insanın yapıp ettikleri en nihayet olarak memleketi ve dünya içindir. Bireylerin amaçları ne kadar aşkın olursa memleket dairesine, dünya dairesine ulaşman kabul edilmesi o derece mümkün olur. İnsanların bencil olmayan istekleri en dar daireden en geniş daireye ulaşır. Bir toplumun çoğunluğunun hedeflerinin büyük olduğunu düşünün. O toplumun her kesimi dünyada söz sahibi olması ne kadar kolaydır.

Amaç; hedef deyince çok büyük işlerden bahsetmiyorum, insanın yapabileceğinin, elinden gelenin en iyisini yapması yeterlidir. İnsanı gençleştiren, sadece kendi için istedikleridir. Bir toplumda her seviyeden her kabiliyetten insan yaşar. İnsanın sorumlu olduğu ve elinden geleni, en yakın çevresinden başlayan insanlığa sunmalıdır. Toplumu yönlendiren insanların amaçları da kendi insanına bunu öğretmesidir. Bencillikten doğan olmaktan kurtulmuş insanlar hem kendileri hem vatanları hem de yaşadıkları dünya için pek çok şey yapmış olurlar. Bu bağlamda asgari müştereklerde buluşabilir uzlaşabilir. Ayrıca çok şey bilmek her zaman yeterli değildir. Günümüz insanı bilgi donanım bakımdan çok da kötü değil. Belki de bildiklerini uygulayamama sorunu var. Veya bildiklerini nasıl hayata geçireceğini bilmiyor.

İnsanlar bildiklerini kalplerine yerleştirip buna göre yaşadıklarında bir güce sahip olurlar. Bu güç de tüfekleri doldurur. Dolu tüfek düşman için bir tehdittir. Kendi menfaatlerini milletin menfaatlerinden ayrı tutanlar vatanın kurtulması için elbette uğraşmayacaktır. Tabi sonuç olarak da içte ve dışta kendi için tehdit oluşturabilecek yerleri tüfekleri de boşaltmaya uğraşacaktır. En büyük iyilik bu tehdide karşı uyanık olmaktır. Tamda burada basın yayının yani medyanın toplum üzerindeki etkisini vurgulamak gerekiyor. Toplumumuzun yüzyıllardır bozulmadan yaşayan gelenek ve göreneklerinin son 15–20 yıldır hızla değiştiğini hatta hiçe sayıldığını görürüz. Elbette ki zaman teknoloji hız çağı bu inkâr edemeyiz. Netice itibarıyla toplumu yaralayan teknoloji ve hız değildir. Bu konuda şöyle bir örnek vermek istiyorum. Ateş bir yeri yok etmek için kullanıldığında yakıcı kötü bir sonucu verir. Aynı ateşle yemek yaparsınız, ısınırsınız v.s. bu da iyi bir neticedir.

Sonuç olarak bir toplumda bir memleket de iyi bir iş yapmak için de kötü bir iş yapmak için de en dar daireden aileden başlanıyor. Tabii olarak olumsuzluklar, olumlu yaşantılardan daha çabuk yayılır. Kırk günde yaptığınızı bir gün de yıkarsanız. Değerlerimize, kültürüne, geleneğine, sahip çıkmayan toplumlar, hedefsiz, ilkesiz kalırlar. Rüzgâr ne yönden eserse o yönden savrulur, zaman içinde nasıl oldu bilinmez eski kelimesine karşı da kompleksler oluşturmuş olduk. Eski ile yeninin güzel bir karışımı yapılsa herhalde bu günden daha iyi bir toplum çıkar. Sağlıcakla kalın...

Reklam Alanı (İçerik Sonrası) Bu alana reklam ver

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

İlahi Adalete Selâm

blank
Avatarı
Aksiyon ER tarafından
11 Aralık, 2025 11:33 tarihinde yayınlandı
Okuma Süresi: 3dk
Yorum Sayısı: 0
Reklam Alanı (İçerik Öncesi) Bu alana reklam ver

Ülkemizde 27 Mayıs 1960 ihtilâlinden beri, yarım asırlık darbeler tarihine baktığımızda; nereden nereye geldiğimizin sembolik göstergesi bu olayda, ilâhî adaletin tecellisini görürüz. İşin püf noktası şudur; Cenab-ı Hakkın 99 Esma-i Hüsna’sından (güzel isimlerinden) birisi (EL-ADL) ADALETTİR. Allah (c.c.) mutlak Âdildir. Mülkün (Kâinatın)temeli adalettir. Zerreden kürreye kadar tüm varlıklar; çok hassas, milimetrik bir denge üzerinde yaratılmış ve öylece devam etmektedir. Mevsimlerin gelip-gidişi, gündüzün geceyi takip edişi, dünyamızın ve diğer gezegenlerin yörüngesinde bir milim dahi şaşmadan hareket etmeleri, hepsi hassas dengeler üzerinde cereyan eden ilâhi adaletin eseridir. Adaletin olmadığı yerde zulüm ve haksızlık vardır. Denge bozulmuş demektir. Denge bozulunca da ayakta durulamaz, yıkım olur. Bu sebeple, Hz. Peygamberimiz Cuma hutbesinde; ”Şüphesiz Allah adaleti, iyiliği ve yakınlara yardımı emreder. Fuhşu, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Tutasınız diye size (Allah) öğüt veriyor.” Mealindeki (Nahl 90.) ayeti okuyarak adaletin önemini izah etmiştir. Bu sünnet asırlardır İslam Aleminde her cuma hutbesinde devam etmektedir. Buna istinaden Hz. Peygamberimiz “Mülk küfürle devam edebilir. Ama zulümle asla ayakta kalamaz.” buyurmuştur. Divan edebiyatımızdan şu güzel mısraları günümüz Türkçesiyle veriyorum: Cümle eşya hâlikındır, kul eliyle işlenir, Emr-i Barî olmadıkça sanma ki, bir çöp deprenir. Hak kulundan intikamın, yine kul ile alır, Bilmeyen ilm-i ledünnü anı kul etti sanır. Ne kahrı desti-âdâdan (düşmanlar) ne lütfu âşinadan (dostlar) bil, Umûrun (işlerini) hakka tefviz(havale) et,Cenab-ı Kibriyadan bil. Şimdi yarım asır öncesine 27 mayıs 1960 darbesine bakalım: Demokratik yolla milletin ezici çoğunluğunun oylarıyla seçilmiş Menderes hükümeti, silahlı kuvvetlerce devriliyor, iktidar mensupları Yassı ada’da kurulan sözde Yüksek adalet divanında, ağır hakaretler altında yargılanıyor. Merhum Menderes ve iki bakan idam ediliyor. Genel Kurmay Başkanı Merhum Rüştü Erdelhun paşa idama mahkum ediliyor ve askerlerin hakaretlerine maruz kalıyordu. Daha sonra,12 mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, uyarı, bildiri ve sair irtica teraneleriyle her 10 yılda bir milletin temsilcileri alaşağı ediliyor, değerleri çiğneniyordu. Müslüman Türk milleti üzülüyor, bunalıyor, ama sabırla vakarını koruyor, sokağa dökülmüyor, işi Allah’a havale ediyordu. En nihayet iktidara yürüyen, Sayın R.Tayyip Erdoğan, ders kitaplarında yer alan bir şiiri okuduğu için hapse atılıyordu. Hatta Başbakan iken partisi kapatılmaya ramak kalmıştı. Asıl görevi vatan savunması olan TSK nin bazı mensupları, hâlâ darbe planları yapıyor. Kaos ve dehşet senaryoları hazırlıyorlardı. İşte bütün bu olup biten haksızlık ve zulümler, naçiz kanaatime göre, gayretullah’a dokundu. Burç döndü, İlâhî adalet tecelli etti. 9 yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz demokratik gelişme ve özgürlükler elde edildi. Tarafsız ve âdil yargı işbaşına geldi. Adaletten söz etmişken, İslam adalet sisteminden ve Osmanlı adaletinden birer örnek sunmak istiyorum. Übey-ibni Ka’b adındaki bir sahabi, Halife Hz.Ömer aleyhine bir dâva açar. Hakim Zeyd-ibni Sabit davetiye ile Hz. Ömer’i duruşmaya çağırır. Mahkeme salonuna gelen Hz.Ömer’e hakim tarafından yakınında bir yer gösterilmesi üzerine, Ömer; “Bu ne hal?” der. “Beni davacının yanında değil de kendi yakınında oturtman tarafgirliktir.” Hakim Zeyd’in cevabı şudur: -“Allah’a ve âhiret gününe imanı tam olan bir hakimin taraf tutması imkansızdır. Benim hep uyguladığım usulümdür. Dâvalıyı en yakınıma alarak, ifade verirken, göz ucuyla mimiklerini, vücut dilini ve ruh halini de anlamaya çalışırım.” Hz.Ömer teşekkür eder. Allah’a hamd eder. Osmanlı Devletinin altın yıllarında, Fatih Sultan Mehmet Han devrinde Konyalı bir tüccar, İtalya’dan kumaş ithal etmek ister. Venedik’ten gemiye yüklenen kumaşlar İstanbul’a doğru yola çıkmış, fakat yolda gemi batmıştı. Parasını alamayan Venedikli tüccar, Konya kadısına başvurmuş: -Ben görevimi yaptım. Malları gemiye yükledim. Paramı isterim. Konyalı tüccar ise: -Sipariş ettiğim malları teslim almış değilim. Bedelini ödemem mümkün değildir. Derler… Konya kadısı Hârim efendinin hükmü şudur: “Venedikli tacir siparişi gemiye yüklemiştir. Geminin batması yüce Allah’ın takdiridir. Venedikli davacı malın bedelini alacaktır.” Beklemediği bu adalet karşısında hayran kalan İtalyan tüccar, Hıristiyanlıktan ayrılıp, Kelime-i Şehâdet getirerek Müslüman olur… HÜDÂYA EMANET OLUNUZ…

Reklam Alanı (İçerik Sonrası) Bu alana reklam ver

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.