Reklam Alanı (Gövde Üst Reklam) Bu alana reklam ver

Mevsimlik İşçiler Geri Dönüyor

MÜFİT ONBAŞI tarafından
17 Ağustos, 2011 15:12 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 22.03.2024 12:08
Okuma Süresi: 2dk
Yorum Sayısı: 0
Reklam Alanı (İçerik Öncesi) Bu alana reklam ver

Çubuk'un Mevsimlik İşçileri Geri Dönüyor

Çubuk’a Güneydoğu Anadolu Bölgesinden yaz aylarında salatalık toplamak için gelen mevsimlik işçiler, bu yıl yaşanan dolu ve sağanak nedeniyle yaklaşık 850 dekar alanın zarar görmesi sonucu, memleketlerine erken dönmek zorunda kaldı.

Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesinden salatalık tarlasında çalışmak için 9 çocuğuyla Ankara'ya gelen Hasan Kısak (58), yaptığı açıklamada, her yıl çalışmak için geldiği Çubuk'ta bu yıl kazançlarının yol ve yemek parasına ancak yeteceğini söyledi.

Her yıl yaklaşık 70 gün çalıştıkları salatalık tarlalarında bu yıl çalışma sürelerinin 40 günü geçmeyeceğini ifade eden Kıslak, "Zor şartlarda ekmek paramızı kazanmak için geldiğimiz Çubuk'ta yaşanan olumsuz hava şartları üreticilerle birlikte bizi de etkiledi. Üretici istediği verimi alamadı. Salatalıklar erken kurudu. Bu yıl bizde erken memleketlerimize gitmek zorunda kalacağız" dedi.

12 çocuk babası Sinan Geniş (54) de zor şartlarda hayatlarını sürdürdüklerini belirterek, çok para kazanmak için çok çocuk yapmak zorunda kaldıklarını söyledi.

Geçim sıkıntısı nedeniyle çocuklarını okutamadıklarını anlatan Geniş, bölgelerinde çalışacak iş buladıkları gerekçesiyle Çubuk ilçesine çalışmaya geldiklerini belirtti.

Geniş, "Beş kız yedi oğlan olmak üzere toplam 12 çocuğum var. Bizim memlekette az çocuğu olanı kınarlar. Ayrıca ne kadar çok çocuk, o kadar çok kazanç demektir. 12 çocuk, iki de hanımla toplam 15 kişi çalışıyoruz. Burada kişi başına 22 lira kazanıyoruz. Yaklaşık 5 yıldır biz buraya geliyoruz. Her yıl çalışmak için memleketten daha fazla kişiyle Çubuk ilçesine geliyorduk. Ancak bu yıl umduğumuzu bulamadık. Dolu nedeniyle birçok aile iş yapamadan gitmek zorunda kalırken, bazıları da tanıdıklarının yanlarında çalışmaya başladı. Çalışma sürelerimiz kısalırken, kazançlarımız düştü. En büyük çocuğum 20 yaşında, en küçük çocuğum 7 yaşında. Çocuklarımın arasında okula giden sadece 7 yaşındaki Hasan" diye konuştu.

Geniş, "Kurduğumuz naylon çadırlarda yaşamımızı sürdürmeye çalışıyoruz. 10 ailenin kaldığı yerde sadece bir banyo bulunuyor. Bu nedenle banyo yapabilmek için herkes sıraya giriyor" dedi.

Çadır kentte lisede okumaya devam eden üç kızdan biri olan Sakine Salvacı

(18) da salatalık tarlasında sabah erken saatlerde başlayıp, akşam geç saatlere kadar devam eden çalışması karşılığında kazandığı parayı üniversiteye hazırlık için dershaneye vereceğini söyledi.

Salvacı, "Kardeşim ve ben okumak için çalışıyoruz. Benim bu sene üniversiteyi kazanabilmem için dershaneye gitmem gerekiyor. Okuyup öğretmen olmak ve bu hayattan kurtulmak istiyorum" diye konuştu.
Reklam Alanı (İçerik Sonrası) Bu alana reklam ver

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

İlahi Adalete Selâm

blank
Avatarı
Aksiyon ER tarafından
11 Aralık, 2025 11:33 tarihinde yayınlandı
Okuma Süresi: 3dk
Yorum Sayısı: 0
Reklam Alanı (İçerik Öncesi) Bu alana reklam ver

Ülkemizde 27 Mayıs 1960 ihtilâlinden beri, yarım asırlık darbeler tarihine baktığımızda; nereden nereye geldiğimizin sembolik göstergesi bu olayda, ilâhî adaletin tecellisini görürüz. İşin püf noktası şudur; Cenab-ı Hakkın 99 Esma-i Hüsna’sından (güzel isimlerinden) birisi (EL-ADL) ADALETTİR. Allah (c.c.) mutlak Âdildir. Mülkün (Kâinatın)temeli adalettir. Zerreden kürreye kadar tüm varlıklar; çok hassas, milimetrik bir denge üzerinde yaratılmış ve öylece devam etmektedir. Mevsimlerin gelip-gidişi, gündüzün geceyi takip edişi, dünyamızın ve diğer gezegenlerin yörüngesinde bir milim dahi şaşmadan hareket etmeleri, hepsi hassas dengeler üzerinde cereyan eden ilâhi adaletin eseridir. Adaletin olmadığı yerde zulüm ve haksızlık vardır. Denge bozulmuş demektir. Denge bozulunca da ayakta durulamaz, yıkım olur. Bu sebeple, Hz. Peygamberimiz Cuma hutbesinde; ”Şüphesiz Allah adaleti, iyiliği ve yakınlara yardımı emreder. Fuhşu, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Tutasınız diye size (Allah) öğüt veriyor.” Mealindeki (Nahl 90.) ayeti okuyarak adaletin önemini izah etmiştir. Bu sünnet asırlardır İslam Aleminde her cuma hutbesinde devam etmektedir. Buna istinaden Hz. Peygamberimiz “Mülk küfürle devam edebilir. Ama zulümle asla ayakta kalamaz.” buyurmuştur. Divan edebiyatımızdan şu güzel mısraları günümüz Türkçesiyle veriyorum: Cümle eşya hâlikındır, kul eliyle işlenir, Emr-i Barî olmadıkça sanma ki, bir çöp deprenir. Hak kulundan intikamın, yine kul ile alır, Bilmeyen ilm-i ledünnü anı kul etti sanır. Ne kahrı desti-âdâdan (düşmanlar) ne lütfu âşinadan (dostlar) bil, Umûrun (işlerini) hakka tefviz(havale) et,Cenab-ı Kibriyadan bil. Şimdi yarım asır öncesine 27 mayıs 1960 darbesine bakalım: Demokratik yolla milletin ezici çoğunluğunun oylarıyla seçilmiş Menderes hükümeti, silahlı kuvvetlerce devriliyor, iktidar mensupları Yassı ada’da kurulan sözde Yüksek adalet divanında, ağır hakaretler altında yargılanıyor. Merhum Menderes ve iki bakan idam ediliyor. Genel Kurmay Başkanı Merhum Rüştü Erdelhun paşa idama mahkum ediliyor ve askerlerin hakaretlerine maruz kalıyordu. Daha sonra,12 mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, uyarı, bildiri ve sair irtica teraneleriyle her 10 yılda bir milletin temsilcileri alaşağı ediliyor, değerleri çiğneniyordu. Müslüman Türk milleti üzülüyor, bunalıyor, ama sabırla vakarını koruyor, sokağa dökülmüyor, işi Allah’a havale ediyordu. En nihayet iktidara yürüyen, Sayın R.Tayyip Erdoğan, ders kitaplarında yer alan bir şiiri okuduğu için hapse atılıyordu. Hatta Başbakan iken partisi kapatılmaya ramak kalmıştı. Asıl görevi vatan savunması olan TSK nin bazı mensupları, hâlâ darbe planları yapıyor. Kaos ve dehşet senaryoları hazırlıyorlardı. İşte bütün bu olup biten haksızlık ve zulümler, naçiz kanaatime göre, gayretullah’a dokundu. Burç döndü, İlâhî adalet tecelli etti. 9 yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz demokratik gelişme ve özgürlükler elde edildi. Tarafsız ve âdil yargı işbaşına geldi. Adaletten söz etmişken, İslam adalet sisteminden ve Osmanlı adaletinden birer örnek sunmak istiyorum. Übey-ibni Ka’b adındaki bir sahabi, Halife Hz.Ömer aleyhine bir dâva açar. Hakim Zeyd-ibni Sabit davetiye ile Hz. Ömer’i duruşmaya çağırır. Mahkeme salonuna gelen Hz.Ömer’e hakim tarafından yakınında bir yer gösterilmesi üzerine, Ömer; “Bu ne hal?” der. “Beni davacının yanında değil de kendi yakınında oturtman tarafgirliktir.” Hakim Zeyd’in cevabı şudur: -“Allah’a ve âhiret gününe imanı tam olan bir hakimin taraf tutması imkansızdır. Benim hep uyguladığım usulümdür. Dâvalıyı en yakınıma alarak, ifade verirken, göz ucuyla mimiklerini, vücut dilini ve ruh halini de anlamaya çalışırım.” Hz.Ömer teşekkür eder. Allah’a hamd eder. Osmanlı Devletinin altın yıllarında, Fatih Sultan Mehmet Han devrinde Konyalı bir tüccar, İtalya’dan kumaş ithal etmek ister. Venedik’ten gemiye yüklenen kumaşlar İstanbul’a doğru yola çıkmış, fakat yolda gemi batmıştı. Parasını alamayan Venedikli tüccar, Konya kadısına başvurmuş: -Ben görevimi yaptım. Malları gemiye yükledim. Paramı isterim. Konyalı tüccar ise: -Sipariş ettiğim malları teslim almış değilim. Bedelini ödemem mümkün değildir. Derler… Konya kadısı Hârim efendinin hükmü şudur: “Venedikli tacir siparişi gemiye yüklemiştir. Geminin batması yüce Allah’ın takdiridir. Venedikli davacı malın bedelini alacaktır.” Beklemediği bu adalet karşısında hayran kalan İtalyan tüccar, Hıristiyanlıktan ayrılıp, Kelime-i Şehâdet getirerek Müslüman olur… HÜDÂYA EMANET OLUNUZ…

Reklam Alanı (İçerik Sonrası) Bu alana reklam ver

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.