Reklam Alanı (Gövde Üst Reklam) Bu alana reklam ver

Gebze Gözüyle Başkent ve Çubuk

MÜFİT ONBAŞI tarafından
15 Aralık, 2011 16:28 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 22.03.2024 12:08
Okuma Süresi: 3dk
Yorum Sayısı: 0
Reklam Alanı (İçerik Öncesi) Bu alana reklam ver
Gebze Gözüyle Başkent ve Çubuk Gebze Gazetesi köşe yazarı İsmail Kahraman, başkent ve Çubuk’u ziyaret etti ve onun başkent gözüyle Ankara ve Çubuk… Anadolu’da dört mevsimi doya doya yaşamak gerekiyor. Anadolu’nun dört mevsimi de güzel. Artık yavaş yavaş kış kendini hissettirmeye başladı. Seminere katılmak için geçtiğimiz hafta Ankara’da idim. Esenboğa havalimanına indiğimde ufaktan kar serpiştiriyordu. Ankara’ya geldiğimde kar yağışı kendini hissettirdi. Ankara’da sonbahardan kışa geçişin mutluluk ve heyecanını yaşadım. Ankara’nın nesini seviyorsun diyenler İstanbul’a dönüşü diye cevap verirler. Ama ben öyle cevap vermiyorum. Ankara önemli bir şehir. Selçuklu’dan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne Ankara tarihimizin kilometre taşı, kuruluş ve kurtuluş destanları yazılan Yıldırım Beyazıt Han ve Timur Han arasında yaşanan Ankara meydan muharebesiyle tarihimizin hüzünlü bir sayfasıdır. Ankara Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş destanının yazıldığı, Gazi Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarının bütün emperyalist güçler ve düşmanlara rağmen yeni bir devleti hayata geçirdikleri ilimizdir. Ankara’nın özellikle kalesi Selçuklu Medeniyeti’nin ihtişamlı geçmişini yansıtır. ANKARA KALESİ’NE ÇIKTINIZ MI? Ankara’nın en kadim, en eski ve en köklü yeri Ankara kalesidir. Tarihi evleri, dar sokakları, camileri ve surlarıyla Selçuklu Medeniyeti’nin ihtişamını yansıtır. Ankara’yı Ankara kalesinden seyretmek gerekiyor. Her fırsatta Ankara kalesine çıkar, Ankara kalesinden Ankara’yı dört mevsim doya doya seyrederim. Yine Ankara kalesine çıktım. Ankara kalesinden Ankara’yı doya doya seyrettim. Ankara’nın resmi binaları tarihi mekanları, gökdelenleri özetle Ankara’nın her şeyini Ankara Kalesi’nden görmek mümkün. Ankara kalesinden sonbahardan kışa geçişi doya doya yaşadım. Ankara’nın kültür tarihinde ki yeri ve önemini bir kez daha görüp anladım.  Ankara’nın manevi tarihimizde ki önemi de büyük. Ahi Evran her ne kadar Kırşehir ile anılsa da Ahi Evran’ın gerçek diyarı Ankara. Ankara kalesinde ki Selçuklu mezarlığı, Hacı Bayram külliyesi, tarihi camiler, Tacettin dergahı, Ankara’nın manevi kimliğini ortaya koyuyor. Eski TBMM’nin Ulus’ta ki tarihi binası ise milli tarihimizin sembollerinden. Türkiye devletinin kuruluş önsözü. Eski TBMM binasını gezdiğinizde kendinizi bir anda kurtuluş savaşı yıllarında hissediyorsunuz. ÇUBUK’DA YILIRIM VE TİMUR’U HATIRLAMAK Sonbahar’da Ankara bir başka anlam ifade ediyor. Ancak Çubuk’da sonbahar tarihte yaşanan çubuk meydan muharebelerinin hüznünü insana yaşatıyor. Tarihler 28 Temmuz 1402. Çubuk’da yaşanan meydan muhaberesi devletler tarihimizin en acı olayıdır. İki yiğit devlet adamı, İmparator ve komutan Yıldırım han ile Timur han Çubuk Ovası’nda karşılaşırlar. On binlerce şehit verilir ve tarihimizin sonbaharı yaşanır. Yıldırım Beyazıt Han esir olur, Osmanlı Devleti’nde Fetret devri başlar. Ankara-Çubuk Meydan Muharebesi Türk tarihinin kader anıdır. Çubuk savaşlarıyla ilgili bugüne kadar ciddi ve objektif bir araştırma tam olarak yapılamadı. Timur han’ı Osmanlı tarihçileri alaya almak için aksak Timur anlamına gelen Timurlenk dedi. Aslında Timur’da Yıldırım gibi büyük bir devlet adamıydı. Aslında tarihi yargılamadan haksız, haklı anlamadan çubuk savaşını araştırıp gelecek kuşaklara aktararak tarihten ders ve ibret almalıyız. ÇUBUK OVASI’NDA HÜZÜNLÜ TARİHİ ARAŞTIRDIM    Acaba Esenboğa havalimanı üzerinden Ankara’ya gidip gelenler, Esenboğa’nın bir Türk komutanının adı olduğunu çubuk isminin Selçuklu Komutanı’nın Unvanı olduğunu kaç kişi biliyor. Çubuk savaşlarıyla ilgili ilk kez araştırma yapmak üzere Temmuz 2006 tarihinde Çubuk’a gitmiştim.  Melikşah köyünden Çubuk Ovalarını seyredip savaşların yapıldığı alanları elimde kameram ve fotoğraf makinemle beş yıl önce görüntülemiştim. Çubuk ovalarını seyrederken, Yıldırım Beyazıt Han’ın Rumeli, Tuna boyları, Arnavutluk, Yunanistan ve Mora Yarımadası’nın fethiyle yazdığı muhteşem zaferler destanını hatırlarken, Timur han’ın Türk İslam medeniyetinin Asya’da birliğini sağlamak için Hindistan, Afganistan, Pakistan, Maveraünnehir, Çin, Moğolistan, Hazar ve Karadeniz’in karşı tarafı Basra ve Bağdat’a kadar geldiğini düşündüm. Bugün bu iki komutan ve devlet adamını fethettikleri coğrafya ve bölgeleri bilmekten aciziz. Devri Alem belgesel program yapımcısı olarak gerek Yıldırım Beyazıt Han ve gerekse Emir Timur han’ın fethettiği Türk İslam medeniyetinin muhteşem eser ve izlerinin bulunduğu bu coğrafyayı gezerek Devri Alem belgeselleriyle tarihe not düşüp zamana noterlik yaptım. ÇUBUK BELEDİYE BAŞKANI İLE KONUŞTUM Son Çubuk gezimi geçen hafta gerçekleştirdim. Çubuk belediye başkanı Lokman Özden cumartesi olmasına rağmen bizlere özel randevu vererek makamında görüşme yaptım. Çubuk meydan muhabereleri, Yıldırım Beyazıt Han ile Emir Timur han hakkında yaptığım ve yapacağım çalışmaları kendisiyle paylaştım. Karşımda bir belediye başkanından çok Tarih ve kültür aşığı bir kültür adamıyla karşılaşmanın heyecanını yaşadım. Tarihimizin acı, hüzünlü bir dönemi olan Çubuk Meydan muhaberesiyle ilgili Belediye güzel çalışmalar planlıyor. Yıldırım Beyazıt üniversitesi kurulmuş. Çubuk meydan Muhaberesi şehitlik parkı ve sanal müze yapılacağın öğrendim. Sayın başkan’a buradan bir kez daha şükranlarımı arz etmek istiyorum. Sonuç olarak bize düşen görev Tarihi ve tarihi şahsiyetleri yargılamadan, haklı haksız aramadan Allah resulü S.A.V’in buyurduğu gibi “Olan da hayır vardır.” Bu yapılan acı olaydan hayır murat etmeli, her iki komutan ve Çubuk şehitlerini hayır ve şükranla yad etmeliyiz. Çubuk Savaşı’ndan Yıldırdım ve Timur han’dan alacağımız çok ders ve ibret var.    Tarih tekerrürden ibarettir. İbaret alınsa hiç tekrar eder miydi?
Reklam Alanı (İçerik Sonrası) Bu alana reklam ver

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

İlahi Adalete Selâm

blank
Avatarı
Aksiyon ER tarafından
11 Aralık, 2025 11:33 tarihinde yayınlandı
Okuma Süresi: 3dk
Yorum Sayısı: 0
Reklam Alanı (İçerik Öncesi) Bu alana reklam ver

Ülkemizde 27 Mayıs 1960 ihtilâlinden beri, yarım asırlık darbeler tarihine baktığımızda; nereden nereye geldiğimizin sembolik göstergesi bu olayda, ilâhî adaletin tecellisini görürüz. İşin püf noktası şudur; Cenab-ı Hakkın 99 Esma-i Hüsna’sından (güzel isimlerinden) birisi (EL-ADL) ADALETTİR. Allah (c.c.) mutlak Âdildir. Mülkün (Kâinatın)temeli adalettir. Zerreden kürreye kadar tüm varlıklar; çok hassas, milimetrik bir denge üzerinde yaratılmış ve öylece devam etmektedir. Mevsimlerin gelip-gidişi, gündüzün geceyi takip edişi, dünyamızın ve diğer gezegenlerin yörüngesinde bir milim dahi şaşmadan hareket etmeleri, hepsi hassas dengeler üzerinde cereyan eden ilâhi adaletin eseridir. Adaletin olmadığı yerde zulüm ve haksızlık vardır. Denge bozulmuş demektir. Denge bozulunca da ayakta durulamaz, yıkım olur. Bu sebeple, Hz. Peygamberimiz Cuma hutbesinde; ”Şüphesiz Allah adaleti, iyiliği ve yakınlara yardımı emreder. Fuhşu, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Tutasınız diye size (Allah) öğüt veriyor.” Mealindeki (Nahl 90.) ayeti okuyarak adaletin önemini izah etmiştir. Bu sünnet asırlardır İslam Aleminde her cuma hutbesinde devam etmektedir. Buna istinaden Hz. Peygamberimiz “Mülk küfürle devam edebilir. Ama zulümle asla ayakta kalamaz.” buyurmuştur. Divan edebiyatımızdan şu güzel mısraları günümüz Türkçesiyle veriyorum: Cümle eşya hâlikındır, kul eliyle işlenir, Emr-i Barî olmadıkça sanma ki, bir çöp deprenir. Hak kulundan intikamın, yine kul ile alır, Bilmeyen ilm-i ledünnü anı kul etti sanır. Ne kahrı desti-âdâdan (düşmanlar) ne lütfu âşinadan (dostlar) bil, Umûrun (işlerini) hakka tefviz(havale) et,Cenab-ı Kibriyadan bil. Şimdi yarım asır öncesine 27 mayıs 1960 darbesine bakalım: Demokratik yolla milletin ezici çoğunluğunun oylarıyla seçilmiş Menderes hükümeti, silahlı kuvvetlerce devriliyor, iktidar mensupları Yassı ada’da kurulan sözde Yüksek adalet divanında, ağır hakaretler altında yargılanıyor. Merhum Menderes ve iki bakan idam ediliyor. Genel Kurmay Başkanı Merhum Rüştü Erdelhun paşa idama mahkum ediliyor ve askerlerin hakaretlerine maruz kalıyordu. Daha sonra,12 mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, uyarı, bildiri ve sair irtica teraneleriyle her 10 yılda bir milletin temsilcileri alaşağı ediliyor, değerleri çiğneniyordu. Müslüman Türk milleti üzülüyor, bunalıyor, ama sabırla vakarını koruyor, sokağa dökülmüyor, işi Allah’a havale ediyordu. En nihayet iktidara yürüyen, Sayın R.Tayyip Erdoğan, ders kitaplarında yer alan bir şiiri okuduğu için hapse atılıyordu. Hatta Başbakan iken partisi kapatılmaya ramak kalmıştı. Asıl görevi vatan savunması olan TSK nin bazı mensupları, hâlâ darbe planları yapıyor. Kaos ve dehşet senaryoları hazırlıyorlardı. İşte bütün bu olup biten haksızlık ve zulümler, naçiz kanaatime göre, gayretullah’a dokundu. Burç döndü, İlâhî adalet tecelli etti. 9 yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz demokratik gelişme ve özgürlükler elde edildi. Tarafsız ve âdil yargı işbaşına geldi. Adaletten söz etmişken, İslam adalet sisteminden ve Osmanlı adaletinden birer örnek sunmak istiyorum. Übey-ibni Ka’b adındaki bir sahabi, Halife Hz.Ömer aleyhine bir dâva açar. Hakim Zeyd-ibni Sabit davetiye ile Hz. Ömer’i duruşmaya çağırır. Mahkeme salonuna gelen Hz.Ömer’e hakim tarafından yakınında bir yer gösterilmesi üzerine, Ömer; “Bu ne hal?” der. “Beni davacının yanında değil de kendi yakınında oturtman tarafgirliktir.” Hakim Zeyd’in cevabı şudur: -“Allah’a ve âhiret gününe imanı tam olan bir hakimin taraf tutması imkansızdır. Benim hep uyguladığım usulümdür. Dâvalıyı en yakınıma alarak, ifade verirken, göz ucuyla mimiklerini, vücut dilini ve ruh halini de anlamaya çalışırım.” Hz.Ömer teşekkür eder. Allah’a hamd eder. Osmanlı Devletinin altın yıllarında, Fatih Sultan Mehmet Han devrinde Konyalı bir tüccar, İtalya’dan kumaş ithal etmek ister. Venedik’ten gemiye yüklenen kumaşlar İstanbul’a doğru yola çıkmış, fakat yolda gemi batmıştı. Parasını alamayan Venedikli tüccar, Konya kadısına başvurmuş: -Ben görevimi yaptım. Malları gemiye yükledim. Paramı isterim. Konyalı tüccar ise: -Sipariş ettiğim malları teslim almış değilim. Bedelini ödemem mümkün değildir. Derler… Konya kadısı Hârim efendinin hükmü şudur: “Venedikli tacir siparişi gemiye yüklemiştir. Geminin batması yüce Allah’ın takdiridir. Venedikli davacı malın bedelini alacaktır.” Beklemediği bu adalet karşısında hayran kalan İtalyan tüccar, Hıristiyanlıktan ayrılıp, Kelime-i Şehâdet getirerek Müslüman olur… HÜDÂYA EMANET OLUNUZ…

Reklam Alanı (İçerik Sonrası) Bu alana reklam ver

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.