Tulpar Derneği Ankara Hacı Bayram’da şehitler için vatandaşlara aşure ikram etti.
Şehitlerin aziz hatırasına duyulan derin saygı ve Muharrem Ayı’nın manevi atmosferi kapsamında Tulpar Derneği, Ankara’nın manevi merkezlerinden Hacı Bayram Veli Camii avlusunda vatandaşlara aşure ikramı gerçekleştirdiği etkinlikte vatandaşlara aşure ikram edilerek birlik ve beraberlik mesajı verildi.
Dernek Başkanı Turgut Torun, şehitlerin fedakârlığını unutmamanın ve gelecek nesillere aktarmanın önemli bir görev olduğunu söyledi. Irak’ın kuzeyinde metan gazına maruz kalarak şehit olan 12 asker için derin üzüntü yaşadıklarını ifade eden Torun, milletimize başsağlığı diledi. Etkinliğe çok sayıda vatandaş katılarak aşurelerini alırken, şehitler için dualar etti.
AŞURE, BİRLİĞİN VE BERABERLİĞİN SİMGESİDİR”
Tulpar Derneği Genel Başkanı Turgut Torun, geleneksel hale gelen Aşure İkramı bu yıl da Ankara’nın en önemli manevi mekânlarından biri olan Hacı Bayram Veli Camii avlusunda yapmayı tercih ettiklerini belirtti. Torun, “Şehitlerimizin aziz hatırasına duyduğumuz derin saygı ve Muharrem Ayı’nın manevi iklimi çerçevesinde geleneksel hale getirdiğimiz Aşure İkramı etkinliğimizi gerçekleştirdik” dedi. Bu anlamlı buluşmanın toplumda yardımlaşma ve kardeşlik duygularını pekiştirdiğini dile getiren Torun, “Aşure, kültürümüzde paylaşmanın, birliğin ve beraberliğin simgesidir. Şehitlerimizin fedakârlığını unutmamak ve gelecek kuşaklara aktarmak bizlerin en önemli sorumluluğudur” ifadelerini kullandı.
ŞEHİTLER İÇİN DUALAR EDİLDİ
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’na teşekkür eden Torun, “Tulpar Derneği olarak, yanımızda hissettiğimiz Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Mansur Yavaş’a, şehitlerimizin hatırasına ve toplumsal dayanışmaya verdiği kıymetli katkılarından ötürü en içten şükranlarımızı sunuyorum. Varlığı bizlere güç, desteği milletimize umut veriyor” şeklinde konuştu. Torun, “Vatandaşlarımızla bu manevi atmosferde bir araya gelmek, birlik ve beraberlik ruhumuzu daha da kuvvetlendiriyor. Emeği geçen tüm gönüllülerimize, destek veren herkese teşekkür ediyorum” dedi. Etkinliğe çok sayıda vatandaş katılarak hem aşurelerini aldı hem de şehitlerimiz için dualar etti.
Ülkemizde 27 Mayıs 1960 ihtilâlinden beri, yarım asırlık darbeler tarihine baktığımızda; nereden nereye geldiğimizin sembolik göstergesi bu olayda, ilâhî adaletin tecellisini görürüz.
İşin püf noktası şudur; Cenab-ı Hakkın 99 Esma-i Hüsna’sından (güzel isimlerinden) birisi (EL-ADL) ADALETTİR. Allah (c.c.) mutlak Âdildir. Mülkün (Kâinatın)temeli adalettir. Zerreden kürreye kadar tüm varlıklar; çok hassas, milimetrik bir denge üzerinde yaratılmış ve öylece devam etmektedir. Mevsimlerin gelip-gidişi, gündüzün geceyi takip edişi, dünyamızın ve diğer gezegenlerin yörüngesinde bir milim dahi şaşmadan hareket etmeleri, hepsi hassas dengeler üzerinde cereyan eden ilâhi adaletin eseridir.
Adaletin olmadığı yerde zulüm ve haksızlık vardır. Denge bozulmuş demektir. Denge bozulunca da ayakta durulamaz, yıkım olur. Bu sebeple, Hz. Peygamberimiz Cuma hutbesinde; ”Şüphesiz Allah adaleti, iyiliği ve yakınlara yardımı emreder. Fuhşu, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Tutasınız diye size (Allah) öğüt veriyor.” Mealindeki (Nahl 90.) ayeti okuyarak adaletin önemini izah etmiştir. Bu sünnet asırlardır İslam Aleminde her cuma hutbesinde devam etmektedir.
Buna istinaden Hz. Peygamberimiz “Mülk küfürle devam edebilir. Ama zulümle asla ayakta kalamaz.” buyurmuştur. Divan edebiyatımızdan şu güzel mısraları günümüz Türkçesiyle veriyorum:
Cümle eşya hâlikındır, kul eliyle işlenir,
Emr-i Barî olmadıkça sanma ki, bir çöp deprenir.
Hak kulundan intikamın, yine kul ile alır,
Bilmeyen ilm-i ledünnü anı kul etti sanır.
Ne kahrı desti-âdâdan (düşmanlar) ne lütfu âşinadan (dostlar) bil,
Umûrun (işlerini) hakka tefviz(havale) et,Cenab-ı Kibriyadan bil.
Şimdi yarım asır öncesine 27 mayıs 1960 darbesine bakalım: Demokratik yolla milletin ezici çoğunluğunun oylarıyla seçilmiş Menderes hükümeti, silahlı kuvvetlerce devriliyor, iktidar mensupları Yassı ada’da kurulan sözde Yüksek adalet divanında, ağır hakaretler altında yargılanıyor. Merhum Menderes ve iki bakan idam ediliyor. Genel Kurmay Başkanı Merhum Rüştü Erdelhun paşa idama mahkum ediliyor ve askerlerin hakaretlerine maruz kalıyordu.
Daha sonra,12 mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, uyarı, bildiri ve sair irtica teraneleriyle her 10 yılda bir milletin temsilcileri alaşağı ediliyor, değerleri çiğneniyordu.
Müslüman Türk milleti üzülüyor, bunalıyor, ama sabırla vakarını koruyor, sokağa dökülmüyor, işi Allah’a havale ediyordu. En nihayet iktidara yürüyen, Sayın R.Tayyip Erdoğan, ders kitaplarında yer alan bir şiiri okuduğu için hapse atılıyordu. Hatta Başbakan iken partisi kapatılmaya ramak kalmıştı.
Asıl görevi vatan savunması olan TSK nin bazı mensupları, hâlâ darbe planları yapıyor. Kaos ve dehşet senaryoları hazırlıyorlardı.
İşte bütün bu olup biten haksızlık ve zulümler, naçiz kanaatime göre, gayretullah’a dokundu. Burç döndü, İlâhî adalet tecelli etti. 9 yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz demokratik gelişme ve özgürlükler elde edildi. Tarafsız ve âdil yargı işbaşına geldi.
Adaletten söz etmişken, İslam adalet sisteminden ve Osmanlı adaletinden birer örnek sunmak istiyorum.
Übey-ibni Ka’b adındaki bir sahabi, Halife Hz.Ömer aleyhine bir dâva açar. Hakim Zeyd-ibni Sabit davetiye ile Hz. Ömer’i duruşmaya çağırır. Mahkeme salonuna gelen Hz.Ömer’e hakim tarafından yakınında bir yer gösterilmesi üzerine, Ömer; “Bu ne hal?” der. “Beni davacının yanında değil de kendi yakınında oturtman tarafgirliktir.” Hakim Zeyd’in cevabı şudur: -“Allah’a ve âhiret gününe imanı tam olan bir hakimin taraf tutması imkansızdır. Benim hep uyguladığım usulümdür. Dâvalıyı en yakınıma alarak, ifade verirken, göz ucuyla mimiklerini, vücut dilini ve ruh halini de anlamaya çalışırım.” Hz.Ömer teşekkür eder. Allah’a hamd eder.
Osmanlı Devletinin altın yıllarında, Fatih Sultan Mehmet Han devrinde Konyalı bir tüccar, İtalya’dan kumaş ithal etmek ister. Venedik’ten gemiye yüklenen kumaşlar İstanbul’a doğru yola çıkmış, fakat yolda gemi batmıştı. Parasını alamayan Venedikli tüccar, Konya kadısına başvurmuş: -Ben görevimi yaptım. Malları gemiye yükledim. Paramı isterim. Konyalı tüccar ise: -Sipariş ettiğim malları teslim almış değilim. Bedelini ödemem mümkün değildir. Derler…
Konya kadısı Hârim efendinin hükmü şudur:
“Venedikli tacir siparişi gemiye yüklemiştir. Geminin batması yüce Allah’ın takdiridir. Venedikli davacı malın bedelini alacaktır.”
Beklemediği bu adalet karşısında hayran kalan İtalyan tüccar, Hıristiyanlıktan ayrılıp, Kelime-i Şehâdet getirerek Müslüman olur… HÜDÂYA EMANET OLUNUZ…