Reklam Alanı (Gövde Üst Reklam) Bu alana reklam ver

Memurlarla Toplu Sözleşme Ne Zaman?

MÜFİT ONBAŞI tarafından
02 Mart, 2012 19:55 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 22.03.2024 12:07
Okuma Süresi: 2dk
Yorum Sayısı: 0
Reklam Alanı (İçerik Öncesi) Bu alana reklam ver

  mavera yandan insanlar, Maslow’un gereksinimler hiyerarşisinde belirttiği bağkur gereksinimlerini yeteri kadar karşılamadıkları sürece örneğin, güzel duyusal anlamdaki haz gereksinimlerini karşılama çabası içerisine girmezler. İnsanların, yaşadıkları topluluk içerisinde kudretli olmaları, izzetüikbal görmeleri, güzel duyusal beğeni düzeylerini geliştirmeleri vb. epey karmakarışık ve iyi boyutlu bazı gereksinimlerin karşılanması yönündeki  iştiyak ve yönelimler  fakat yukarıda tamlanan kök gereksinimlerin kifayetli ölçüde karşılanmış olmasının ardından belirirler. hassaten  burada sunu da açıklamak bağkur gerekir ki  yukarıda  sözü edilen gereksinimler hiyerarşisinin her zaman mütevali ve  birbirini  tamamlayıcı bir mekanizma içre olması beklenemez.  özellikle de biyojenik nitelikteki gereksinim ve güdülerin dışındaki gereksinimler, güdüler ve onların altında yatan nedenler  çoğu dakika olabildiğince mudil ve aşkın boyutludur. Şöyle ki  biyojenik olarak nitelenen gereksinimler yeme, içme, uyku, cinsellik kabil gereksinimler olup kişi yaşamında, bağkur hizmet dökümü sorgulama hatta insanın da ötesinde hararetli bir organizmanın yaşamında olmazsa gerçekleşemez bir yere sahiptirler. nüsha şekilde  zihayat organizmanın kendisini güvende hissetmesi, hariç tehditlerden ve tehlikelerden korumaya çalışması, hamam ve soğuk kadar doğanın zararlı koşullarından korunmak için birtakım önlemler almaya yönelmesi vb. çabalar da  anlaşılması oldukça kolay  gereksinim ve güdülerdir.  fakat  psikojenik ve sosyojenik olarak aşina gerek ayarı ve güdüler  bir hayli karmakarışık olup çoğu devir girişik bir niteliğe sahip olabilmektedirler. söz gelişi bilme, danışma elde etme gereksinimi ile sevgi, saygı, kesp evet da başarılı olma gereksinimleri arasındaki tertip birbirine bağkur hizmet dökümü sorgulama karışabilir. acep kişinin tanıtma elde ika gereksinimi, muvaffakiyet ve zorlukla arayışı için mi, yoksa meraktan mıdır? Maslow da  tam hayatın, hoşgörüsüz hiyerarşi modelinin gelecek sürdüğünden daha bir küme bir esnekliği olduğunu kabul etmektedir. Gerçekte, kişinin benzeri zamanda çabucak öte düzeydeki gereksinimini gidermeye çalışıyor olması olasıdır ve ender olarak bir düzeydeki tekmil ihtiyaçlar tümüyle doygunluk edilir. Burada mutlak birtakım stratejik noktaları tamlayan gereksinimler hiyerarşisi modeli, henüz birçok temel bilgiyi sunmakla birlikte, ayrımsız güdüler, değişik bireyleri değişik şekilde etkileyebilir. ezcümle irat etmek icabında denebilir ki kişinin ihtiyaç ve güdüleri özde Maslow’un bağkur borç sorgulama ortaya koyduğu gereksinimler hiyerarşisi içerisinde değerlendirilebilir. fakat bu değerlendirmede onların altında ülke kayran nedenlerin ve  oluşturucu dinamiklerin karmaşıklığı asla gözardı edilmemelidir.  Psikologların güdülerle ve motivasyonla alakalı olarak verdikleri bilgiler reklamcılıkta hayli önemlidir. Tüketicilerin satin kabız güdüleri güzel tanındığı ölçüde pazarlama siyaset ve stratejileri isteklendirme tekniklerinden  yararlanır. Pazarlama itibarıyla güdülerin mantıklı (rasyonel) güdüler ve duygusal (émotionel) güdüler şeklindeki düet ayrımı önemlidir. mantıksal güdüler gözlenebilir ya da ölçülebilir özelliğe göre, satın almayı sağlayan güdülerdir (tasarruf, verimlilik, dayanıklılık, vb.). hissî güdüler, prestij, ün, beğenilme, gençlik, güzellik, baylanlık vb. kaynaklı güdülerdir. bağkur borç sorgulama Sonul tüketiciler elan çok, mütenevvi duygusal güdülerle tutum etme eğilimindedirler. Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı gibi saik (motive) beniâdem davranışlarına cephe veren önemli, fakat yegâne etken değildir. arı ruh bilimsel açıdan üstelik konunun değişkin yönleri vardır ki, bunların başında öğrenme süreci gelir.

Reklam Alanı (İçerik Sonrası) Bu alana reklam ver

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

İlahi Adalete Selâm

blank
Avatarı
Aksiyon ER tarafından
11 Aralık, 2025 11:33 tarihinde yayınlandı
Okuma Süresi: 3dk
Yorum Sayısı: 0
Reklam Alanı (İçerik Öncesi) Bu alana reklam ver

Ülkemizde 27 Mayıs 1960 ihtilâlinden beri, yarım asırlık darbeler tarihine baktığımızda; nereden nereye geldiğimizin sembolik göstergesi bu olayda, ilâhî adaletin tecellisini görürüz. İşin püf noktası şudur; Cenab-ı Hakkın 99 Esma-i Hüsna’sından (güzel isimlerinden) birisi (EL-ADL) ADALETTİR. Allah (c.c.) mutlak Âdildir. Mülkün (Kâinatın)temeli adalettir. Zerreden kürreye kadar tüm varlıklar; çok hassas, milimetrik bir denge üzerinde yaratılmış ve öylece devam etmektedir. Mevsimlerin gelip-gidişi, gündüzün geceyi takip edişi, dünyamızın ve diğer gezegenlerin yörüngesinde bir milim dahi şaşmadan hareket etmeleri, hepsi hassas dengeler üzerinde cereyan eden ilâhi adaletin eseridir. Adaletin olmadığı yerde zulüm ve haksızlık vardır. Denge bozulmuş demektir. Denge bozulunca da ayakta durulamaz, yıkım olur. Bu sebeple, Hz. Peygamberimiz Cuma hutbesinde; ”Şüphesiz Allah adaleti, iyiliği ve yakınlara yardımı emreder. Fuhşu, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Tutasınız diye size (Allah) öğüt veriyor.” Mealindeki (Nahl 90.) ayeti okuyarak adaletin önemini izah etmiştir. Bu sünnet asırlardır İslam Aleminde her cuma hutbesinde devam etmektedir. Buna istinaden Hz. Peygamberimiz “Mülk küfürle devam edebilir. Ama zulümle asla ayakta kalamaz.” buyurmuştur. Divan edebiyatımızdan şu güzel mısraları günümüz Türkçesiyle veriyorum: Cümle eşya hâlikındır, kul eliyle işlenir, Emr-i Barî olmadıkça sanma ki, bir çöp deprenir. Hak kulundan intikamın, yine kul ile alır, Bilmeyen ilm-i ledünnü anı kul etti sanır. Ne kahrı desti-âdâdan (düşmanlar) ne lütfu âşinadan (dostlar) bil, Umûrun (işlerini) hakka tefviz(havale) et,Cenab-ı Kibriyadan bil. Şimdi yarım asır öncesine 27 mayıs 1960 darbesine bakalım: Demokratik yolla milletin ezici çoğunluğunun oylarıyla seçilmiş Menderes hükümeti, silahlı kuvvetlerce devriliyor, iktidar mensupları Yassı ada’da kurulan sözde Yüksek adalet divanında, ağır hakaretler altında yargılanıyor. Merhum Menderes ve iki bakan idam ediliyor. Genel Kurmay Başkanı Merhum Rüştü Erdelhun paşa idama mahkum ediliyor ve askerlerin hakaretlerine maruz kalıyordu. Daha sonra,12 mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, uyarı, bildiri ve sair irtica teraneleriyle her 10 yılda bir milletin temsilcileri alaşağı ediliyor, değerleri çiğneniyordu. Müslüman Türk milleti üzülüyor, bunalıyor, ama sabırla vakarını koruyor, sokağa dökülmüyor, işi Allah’a havale ediyordu. En nihayet iktidara yürüyen, Sayın R.Tayyip Erdoğan, ders kitaplarında yer alan bir şiiri okuduğu için hapse atılıyordu. Hatta Başbakan iken partisi kapatılmaya ramak kalmıştı. Asıl görevi vatan savunması olan TSK nin bazı mensupları, hâlâ darbe planları yapıyor. Kaos ve dehşet senaryoları hazırlıyorlardı. İşte bütün bu olup biten haksızlık ve zulümler, naçiz kanaatime göre, gayretullah’a dokundu. Burç döndü, İlâhî adalet tecelli etti. 9 yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz demokratik gelişme ve özgürlükler elde edildi. Tarafsız ve âdil yargı işbaşına geldi. Adaletten söz etmişken, İslam adalet sisteminden ve Osmanlı adaletinden birer örnek sunmak istiyorum. Übey-ibni Ka’b adındaki bir sahabi, Halife Hz.Ömer aleyhine bir dâva açar. Hakim Zeyd-ibni Sabit davetiye ile Hz. Ömer’i duruşmaya çağırır. Mahkeme salonuna gelen Hz.Ömer’e hakim tarafından yakınında bir yer gösterilmesi üzerine, Ömer; “Bu ne hal?” der. “Beni davacının yanında değil de kendi yakınında oturtman tarafgirliktir.” Hakim Zeyd’in cevabı şudur: -“Allah’a ve âhiret gününe imanı tam olan bir hakimin taraf tutması imkansızdır. Benim hep uyguladığım usulümdür. Dâvalıyı en yakınıma alarak, ifade verirken, göz ucuyla mimiklerini, vücut dilini ve ruh halini de anlamaya çalışırım.” Hz.Ömer teşekkür eder. Allah’a hamd eder. Osmanlı Devletinin altın yıllarında, Fatih Sultan Mehmet Han devrinde Konyalı bir tüccar, İtalya’dan kumaş ithal etmek ister. Venedik’ten gemiye yüklenen kumaşlar İstanbul’a doğru yola çıkmış, fakat yolda gemi batmıştı. Parasını alamayan Venedikli tüccar, Konya kadısına başvurmuş: -Ben görevimi yaptım. Malları gemiye yükledim. Paramı isterim. Konyalı tüccar ise: -Sipariş ettiğim malları teslim almış değilim. Bedelini ödemem mümkün değildir. Derler… Konya kadısı Hârim efendinin hükmü şudur: “Venedikli tacir siparişi gemiye yüklemiştir. Geminin batması yüce Allah’ın takdiridir. Venedikli davacı malın bedelini alacaktır.” Beklemediği bu adalet karşısında hayran kalan İtalyan tüccar, Hıristiyanlıktan ayrılıp, Kelime-i Şehâdet getirerek Müslüman olur… HÜDÂYA EMANET OLUNUZ…

Reklam Alanı (İçerik Sonrası) Bu alana reklam ver

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.