Çubuk Belediye Başkanı Lokman Özden, hayatının anlamlı ve mutlu günlerinden birini yaşadı.
Çubuk Belediye Başkanı Lokman Özden’in erkek kardeşi Yavuz Özden ile Naciye ile Yaşar Taş çiftinin kızları Fatma ile dünya evine girdi.
Yukarı Çavundur Mahallesi’nde düzenlenen kına gecesinin ardından Büyük Anadolu Oteli’nde gerçekleşen düğün ve nikah töreninde Çubuk Belediye Başkanı Lokman Özden kardeşinin nikah akdini gerçekleştirirken, Ankara Milletvekili Emrullah İşler, Bala Belediye Başkanı İbrahim Gürbüz, Şabanözü Belediye Başkanı Ali Çapçı, Samur Halıları AŞ’nin yönetim Kurulu Başkanı Hasan Arslan, Prof. Dr. Selami Candan, Sımart AŞ. Yönetim Kurulu Başkanı Süreyya Özden, Büyükşehir Belediyesi İç Denetim Birimi Başkanı Doğan İşçi, Emin Taş ise nikah şahitliğini yaptılar.
Nikah sonrasında evlilik cüzdanını geline veren Ankara AK Parti Milletvekili Emrullah İşler evliliğin kutsiyetini anlattı.
Evliliği bir ağaca benzeten İşler, çocuklarında evliliğin bir meyvesi olduğunu söyleyerek, ’’Rabbim arkadaşlarımıza ve cümlemize sağlıklı, sıhhatli, hayırlı evlatlar versin. Evlilik müessesi artık benliğin bittiği müessesedir. Bundan sonra bu arkadaşların ben demeyerek, biz diyeceklerdir. Bir birlerine artık saygıda, sevgide kusur etmezler diyorum. Rabbim Hz. Peygamber ile Hz Ayşe arasındaki o güzel ve örnek evliliği bu gençlerimize de nasip etsin diyorum. Allah hayırlı mesut bahtiyar eylesin’’ dedi.
Nikahta ayak basmayı hatırlatan İşler, ’’Artık ayak basmanın son olmasını istiyorum. Sizlere tavsiyem ne ayağa, nede bir birinizin damarına basın’’ temennisinde bulundu.
Babalarını çok küçük yaşta kaybettiklerini ve kardeşlerine hem baba hem de ağabey olmaya çalıştığını hatırlatan Başkan Özden ise, bu mutlu günlerinde kendilerini yalnız bırakmayan herkese teşekkür etti.
Nikah sonrasında aileler ve nikah şahitleri günün anısına hatıra fotoğrafı çektirdiler. Ankara’nın tanınmış sanatçılarının verdiği konserin ardından genç çiftlerin birlikte pasta kesmesi ve daha sonrasında takı merasiminin gerçekleşmesiyle düğün sona erdi.
Ülkemizde 27 Mayıs 1960 ihtilâlinden beri, yarım asırlık darbeler tarihine baktığımızda; nereden nereye geldiğimizin sembolik göstergesi bu olayda, ilâhî adaletin tecellisini görürüz.
İşin püf noktası şudur; Cenab-ı Hakkın 99 Esma-i Hüsna’sından (güzel isimlerinden) birisi (EL-ADL) ADALETTİR. Allah (c.c.) mutlak Âdildir. Mülkün (Kâinatın)temeli adalettir. Zerreden kürreye kadar tüm varlıklar; çok hassas, milimetrik bir denge üzerinde yaratılmış ve öylece devam etmektedir. Mevsimlerin gelip-gidişi, gündüzün geceyi takip edişi, dünyamızın ve diğer gezegenlerin yörüngesinde bir milim dahi şaşmadan hareket etmeleri, hepsi hassas dengeler üzerinde cereyan eden ilâhi adaletin eseridir.
Adaletin olmadığı yerde zulüm ve haksızlık vardır. Denge bozulmuş demektir. Denge bozulunca da ayakta durulamaz, yıkım olur. Bu sebeple, Hz. Peygamberimiz Cuma hutbesinde; ”Şüphesiz Allah adaleti, iyiliği ve yakınlara yardımı emreder. Fuhşu, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Tutasınız diye size (Allah) öğüt veriyor.” Mealindeki (Nahl 90.) ayeti okuyarak adaletin önemini izah etmiştir. Bu sünnet asırlardır İslam Aleminde her cuma hutbesinde devam etmektedir.
Buna istinaden Hz. Peygamberimiz “Mülk küfürle devam edebilir. Ama zulümle asla ayakta kalamaz.” buyurmuştur. Divan edebiyatımızdan şu güzel mısraları günümüz Türkçesiyle veriyorum:
Cümle eşya hâlikındır, kul eliyle işlenir,
Emr-i Barî olmadıkça sanma ki, bir çöp deprenir.
Hak kulundan intikamın, yine kul ile alır,
Bilmeyen ilm-i ledünnü anı kul etti sanır.
Ne kahrı desti-âdâdan (düşmanlar) ne lütfu âşinadan (dostlar) bil,
Umûrun (işlerini) hakka tefviz(havale) et,Cenab-ı Kibriyadan bil.
Şimdi yarım asır öncesine 27 mayıs 1960 darbesine bakalım: Demokratik yolla milletin ezici çoğunluğunun oylarıyla seçilmiş Menderes hükümeti, silahlı kuvvetlerce devriliyor, iktidar mensupları Yassı ada’da kurulan sözde Yüksek adalet divanında, ağır hakaretler altında yargılanıyor. Merhum Menderes ve iki bakan idam ediliyor. Genel Kurmay Başkanı Merhum Rüştü Erdelhun paşa idama mahkum ediliyor ve askerlerin hakaretlerine maruz kalıyordu.
Daha sonra,12 mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, uyarı, bildiri ve sair irtica teraneleriyle her 10 yılda bir milletin temsilcileri alaşağı ediliyor, değerleri çiğneniyordu.
Müslüman Türk milleti üzülüyor, bunalıyor, ama sabırla vakarını koruyor, sokağa dökülmüyor, işi Allah’a havale ediyordu. En nihayet iktidara yürüyen, Sayın R.Tayyip Erdoğan, ders kitaplarında yer alan bir şiiri okuduğu için hapse atılıyordu. Hatta Başbakan iken partisi kapatılmaya ramak kalmıştı.
Asıl görevi vatan savunması olan TSK nin bazı mensupları, hâlâ darbe planları yapıyor. Kaos ve dehşet senaryoları hazırlıyorlardı.
İşte bütün bu olup biten haksızlık ve zulümler, naçiz kanaatime göre, gayretullah’a dokundu. Burç döndü, İlâhî adalet tecelli etti. 9 yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz demokratik gelişme ve özgürlükler elde edildi. Tarafsız ve âdil yargı işbaşına geldi.
Adaletten söz etmişken, İslam adalet sisteminden ve Osmanlı adaletinden birer örnek sunmak istiyorum.
Übey-ibni Ka’b adındaki bir sahabi, Halife Hz.Ömer aleyhine bir dâva açar. Hakim Zeyd-ibni Sabit davetiye ile Hz. Ömer’i duruşmaya çağırır. Mahkeme salonuna gelen Hz.Ömer’e hakim tarafından yakınında bir yer gösterilmesi üzerine, Ömer; “Bu ne hal?” der. “Beni davacının yanında değil de kendi yakınında oturtman tarafgirliktir.” Hakim Zeyd’in cevabı şudur: -“Allah’a ve âhiret gününe imanı tam olan bir hakimin taraf tutması imkansızdır. Benim hep uyguladığım usulümdür. Dâvalıyı en yakınıma alarak, ifade verirken, göz ucuyla mimiklerini, vücut dilini ve ruh halini de anlamaya çalışırım.” Hz.Ömer teşekkür eder. Allah’a hamd eder.
Osmanlı Devletinin altın yıllarında, Fatih Sultan Mehmet Han devrinde Konyalı bir tüccar, İtalya’dan kumaş ithal etmek ister. Venedik’ten gemiye yüklenen kumaşlar İstanbul’a doğru yola çıkmış, fakat yolda gemi batmıştı. Parasını alamayan Venedikli tüccar, Konya kadısına başvurmuş: -Ben görevimi yaptım. Malları gemiye yükledim. Paramı isterim. Konyalı tüccar ise: -Sipariş ettiğim malları teslim almış değilim. Bedelini ödemem mümkün değildir. Derler…
Konya kadısı Hârim efendinin hükmü şudur:
“Venedikli tacir siparişi gemiye yüklemiştir. Geminin batması yüce Allah’ın takdiridir. Venedikli davacı malın bedelini alacaktır.”
Beklemediği bu adalet karşısında hayran kalan İtalyan tüccar, Hıristiyanlıktan ayrılıp, Kelime-i Şehâdet getirerek Müslüman olur… HÜDÂYA EMANET OLUNUZ…