Reklam Alanı (Gövde Üst Reklam) Bu alana reklam ver

Sahte Şeyh Muhammed Ali’ye 5 Yıl Hapis Cezası

blank
MÜFİT ONBAŞI tarafından
26 Temmuz, 2013 23:29 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 22.03.2024 12:06
Okuma Süresi: 2dk
Yorum Sayısı: 0
Reklam Alanı (İçerik Öncesi) Bu alana reklam ver

Pursaklar'da kendisini "Şeyh Muhammed Ali" olarak tanıtıp, "hastaları iyileştirdiğini, çocukları olmayanlara şifa dağıttığını" söyleyerek, para topladığı iddia edilen Ali Yılmaz, "dini inanç ve duyguların istismarı suretiyle dolandırıcık" suçundan 5 yıl hapis cezasıyla cazalandırıldı Mahkeme, sanık hakkında takdiri ceza indirimi de uygulamadı.

Pursaklar'da kendisini "Şeyh Muhammed Ali" olarak tanıtıp, "hastaları iyileştirdiğini, çocukları olmayanlara şifa dağıttığını" söyleyerek, para topladığı iddia edilen Ali Yılmaz, "dini inanç ve duyguların istismarı suretiyle dolandırıcık" suçundan 5 yıl hapis cezasıyla cazalandırıldı.

Yılmaz'ın, İ.E. adlı müştekiyi, "dini inanç ve duyguların istismarı suretiyle dolandırdığı"  iddiasıyla açılan dava sonuçlandı. Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi, Yılmaz'ı, "dini inanç ve duyguların istismarı suretiyle dolandırıcılık" suçundan 5 yıl hapse mahkum ederken, hakkında takdiri ceza indirimi uygulamadı.

İ.E'nin oğlu ve gelini arasında geçimsizlik bulunduğu sırada kendisini "Şeyh Muhammed Ali" olarak tanıtan Ali Yılmaz ile tanıştığı belirtilen gerekçeli kararda, Yılmaz'ın "sizde muska var, onu bozdurmanız gerekir. Bunun için kurban kesmek lazım" diyerek 2 bin 110 lira aldığı vurgulandı.

Gerekçeli kararda, Yılmaz'ın, Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesinde de aynı suçtan yargılandığına dikkat çekildi. O davadaki 17 müştekinin anlattıklarıyla birlikte değerlendirildiğinde Yılmaz'ın, müştekileri içinde bulundukları çaresiz durumdan, "dua, üfleme ve nefes yoluyla kurtaracağını, tedavi edeceğini söylerek" dini duyguları istismar ettiği kaydedildi.

Yılmaz'ın kendisine başvuran kişileri dua ile iyileştirme konusunda ikna etmek üzere bir kadını ve ona ait kanser raporunu göstererek, "Bu şahıs kanserdi, biz iyileştirdik" dediği kaydedilen kararda, Yılmaz'ın gösterdiği kadının, kız kardeşi olduğu bildirildi. Kararda, sanık Yılmaz'ın, geniş katılımlı toplantılarda, kız kardeşi Meltem Yılmaz'ı tanımadığı bir kişiymiş gibi davrandığı, kalabalık arasından kardeşini seçip, onun aracılığıyla cinlerle konuşuyormuş izlemi yarattığı ve bu yolla kendisine mürit topladığı aktarıldı. Kararda, Yılmaz'ın insanların dini duygularını istismar ederek kendine inandırdığına dikkat çekildi.

-"Kurban kesmen lazım, dedem söyledi"

Yılmaz'ın, "kendine başvuranlara, koyun yüreği, bal, sirke gibi eşyalar getirttiği, bunlara dua okuduğu, kendi yazdığı nefesleri üfleyerek sorunlu kişilere yedirmelerini tavsiye ettiğine" yer verilen kararda, sanığın, "bu şekilde, kişilere karşı 'bir şeyler yapıyormuş' izlemini verdiği ve inandırıcılığını pekiştirmeye çalıştığı" ifade edildi.

Kararda, ayrıca Yılmaz'ın, çevresinde topladığı kişilere hastalıklarının iyileşmesi için kendi belirlediği adet ve fiyattan kurban kesmeye zorlayarak "kurban kesmen lazım, dedem söyledi" dediği belirtildi.

-14 ayrı hesapta 500 bin lira

Yılmaz'ın, kendine inananlardan, yardım, bağış ve kurban parası adı altında 15 bin ila 30 bin lira gibi yüklü miktarda para topladığı ve bunları bir bankanın İncirli şubesinde açtığı 14 ayrı hesapta nemalandırdığı belirtilen kararda, hakkında kamu davası açıldıktan sonra Yılmaz'ın, hesaplardan çekilen 500 bin lira ile kardeşi Meltem'e Pursaklar'da 3 ayrı daire aldığı vurgulandı.

-"Oğlumun dini bilgisi yüksek"

Kararda, sanığın Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandığı dava dosyasının incelendiği belirtilerek, sanığın annesi Güler Yılmaz'ın, bu davadaki beyanında, "oğlunun dini bilgilerinin yüksek olduğunu" söylediğine işaret edildi. Annenin, "kolunun bir ara felç olduğunu, oğlunun da okuyarak iyileştirdiğini" söylediği de aktarıldı.

Reklam Alanı (İçerik Sonrası) Bu alana reklam ver

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

İlahi Adalete Selâm

blank
Avatarı
Aksiyon ER tarafından
11 Aralık, 2025 11:33 tarihinde yayınlandı
Okuma Süresi: 3dk
Yorum Sayısı: 0
Reklam Alanı (İçerik Öncesi) Bu alana reklam ver

Ülkemizde 27 Mayıs 1960 ihtilâlinden beri, yarım asırlık darbeler tarihine baktığımızda; nereden nereye geldiğimizin sembolik göstergesi bu olayda, ilâhî adaletin tecellisini görürüz. İşin püf noktası şudur; Cenab-ı Hakkın 99 Esma-i Hüsna’sından (güzel isimlerinden) birisi (EL-ADL) ADALETTİR. Allah (c.c.) mutlak Âdildir. Mülkün (Kâinatın)temeli adalettir. Zerreden kürreye kadar tüm varlıklar; çok hassas, milimetrik bir denge üzerinde yaratılmış ve öylece devam etmektedir. Mevsimlerin gelip-gidişi, gündüzün geceyi takip edişi, dünyamızın ve diğer gezegenlerin yörüngesinde bir milim dahi şaşmadan hareket etmeleri, hepsi hassas dengeler üzerinde cereyan eden ilâhi adaletin eseridir. Adaletin olmadığı yerde zulüm ve haksızlık vardır. Denge bozulmuş demektir. Denge bozulunca da ayakta durulamaz, yıkım olur. Bu sebeple, Hz. Peygamberimiz Cuma hutbesinde; ”Şüphesiz Allah adaleti, iyiliği ve yakınlara yardımı emreder. Fuhşu, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Tutasınız diye size (Allah) öğüt veriyor.” Mealindeki (Nahl 90.) ayeti okuyarak adaletin önemini izah etmiştir. Bu sünnet asırlardır İslam Aleminde her cuma hutbesinde devam etmektedir. Buna istinaden Hz. Peygamberimiz “Mülk küfürle devam edebilir. Ama zulümle asla ayakta kalamaz.” buyurmuştur. Divan edebiyatımızdan şu güzel mısraları günümüz Türkçesiyle veriyorum: Cümle eşya hâlikındır, kul eliyle işlenir, Emr-i Barî olmadıkça sanma ki, bir çöp deprenir. Hak kulundan intikamın, yine kul ile alır, Bilmeyen ilm-i ledünnü anı kul etti sanır. Ne kahrı desti-âdâdan (düşmanlar) ne lütfu âşinadan (dostlar) bil, Umûrun (işlerini) hakka tefviz(havale) et,Cenab-ı Kibriyadan bil. Şimdi yarım asır öncesine 27 mayıs 1960 darbesine bakalım: Demokratik yolla milletin ezici çoğunluğunun oylarıyla seçilmiş Menderes hükümeti, silahlı kuvvetlerce devriliyor, iktidar mensupları Yassı ada’da kurulan sözde Yüksek adalet divanında, ağır hakaretler altında yargılanıyor. Merhum Menderes ve iki bakan idam ediliyor. Genel Kurmay Başkanı Merhum Rüştü Erdelhun paşa idama mahkum ediliyor ve askerlerin hakaretlerine maruz kalıyordu. Daha sonra,12 mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, uyarı, bildiri ve sair irtica teraneleriyle her 10 yılda bir milletin temsilcileri alaşağı ediliyor, değerleri çiğneniyordu. Müslüman Türk milleti üzülüyor, bunalıyor, ama sabırla vakarını koruyor, sokağa dökülmüyor, işi Allah’a havale ediyordu. En nihayet iktidara yürüyen, Sayın R.Tayyip Erdoğan, ders kitaplarında yer alan bir şiiri okuduğu için hapse atılıyordu. Hatta Başbakan iken partisi kapatılmaya ramak kalmıştı. Asıl görevi vatan savunması olan TSK nin bazı mensupları, hâlâ darbe planları yapıyor. Kaos ve dehşet senaryoları hazırlıyorlardı. İşte bütün bu olup biten haksızlık ve zulümler, naçiz kanaatime göre, gayretullah’a dokundu. Burç döndü, İlâhî adalet tecelli etti. 9 yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz demokratik gelişme ve özgürlükler elde edildi. Tarafsız ve âdil yargı işbaşına geldi. Adaletten söz etmişken, İslam adalet sisteminden ve Osmanlı adaletinden birer örnek sunmak istiyorum. Übey-ibni Ka’b adındaki bir sahabi, Halife Hz.Ömer aleyhine bir dâva açar. Hakim Zeyd-ibni Sabit davetiye ile Hz. Ömer’i duruşmaya çağırır. Mahkeme salonuna gelen Hz.Ömer’e hakim tarafından yakınında bir yer gösterilmesi üzerine, Ömer; “Bu ne hal?” der. “Beni davacının yanında değil de kendi yakınında oturtman tarafgirliktir.” Hakim Zeyd’in cevabı şudur: -“Allah’a ve âhiret gününe imanı tam olan bir hakimin taraf tutması imkansızdır. Benim hep uyguladığım usulümdür. Dâvalıyı en yakınıma alarak, ifade verirken, göz ucuyla mimiklerini, vücut dilini ve ruh halini de anlamaya çalışırım.” Hz.Ömer teşekkür eder. Allah’a hamd eder. Osmanlı Devletinin altın yıllarında, Fatih Sultan Mehmet Han devrinde Konyalı bir tüccar, İtalya’dan kumaş ithal etmek ister. Venedik’ten gemiye yüklenen kumaşlar İstanbul’a doğru yola çıkmış, fakat yolda gemi batmıştı. Parasını alamayan Venedikli tüccar, Konya kadısına başvurmuş: -Ben görevimi yaptım. Malları gemiye yükledim. Paramı isterim. Konyalı tüccar ise: -Sipariş ettiğim malları teslim almış değilim. Bedelini ödemem mümkün değildir. Derler… Konya kadısı Hârim efendinin hükmü şudur: “Venedikli tacir siparişi gemiye yüklemiştir. Geminin batması yüce Allah’ın takdiridir. Venedikli davacı malın bedelini alacaktır.” Beklemediği bu adalet karşısında hayran kalan İtalyan tüccar, Hıristiyanlıktan ayrılıp, Kelime-i Şehâdet getirerek Müslüman olur… HÜDÂYA EMANET OLUNUZ…

Reklam Alanı (İçerik Sonrası) Bu alana reklam ver

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.