Reklam Alanı (Gövde Üst Reklam) Bu alana reklam ver

Savunmadan Bilime: Kuantum Teknolojilerinde Türkiye İmzası

blank
Mert Onbaşı tarafından
21 Kasım, 2024 19:06 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 22.11.2024 18:35
Okuma Süresi: 2dk
Yorum Sayısı: 0
Reklam Alanı (İçerik Öncesi) Bu alana reklam ver

ㅤㅤㅤㅤ

Milli Teknolojinin Zirvesi: Kuantum Çağını Başlatan Hamle

Türkiye, yıllar süren çalışmaların ardından ilk yerli kuantum bilgisayarını üretmeyi başardı. TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi'nin öncülüğünde geliştirilen "QuanT" isimli kuantum bilgisayar, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Savunma Sanayii Başkanı Haluk Görgün'ün katıldığı bir törenle tanıtıldı. Bu gelişme, Türkiye'yi dünyada kuantum bilgisayar üretebilen 15 ülke arasına soktu ve stratejik önemi yüksek bir teknolojiyi milli imkanlarla gerçekleştirme hedefinde önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.

Kuantum Bilgisayar Nedir ve Neden Önemlidir?

Kuantum bilgisayarlar, geleneksel bilgisayarların aksine, "bit" yerine "qubit" adı verilen birimleri kullanır. Bu birimler aynı anda hem 0 hem de 1 değerlerini alabilir ve bu özellik, paralel hesaplama kabiliyetini artırarak işlem hızını katlanarak büyütür. Özellikle büyük veri analizi, optimizasyon, yapay zeka, ilaç geliştirme ve enerji yönetimi gibi alanlarda çok karmaşık problemleri çözme kapasitesine sahiptir.

Türkiye'nin Teknolojik Hedefleri ve Kullanım Alanları

QuanT, Türkiye'nin stratejik sektörlerinde kullanılmak üzere tasarlandı. Savunma sanayiinde daha güçlü şifreleme sistemleri oluşturmak, enerji sektöründe verimlilik sağlamak ve yapay zeka uygulamalarında daha hızlı çözümler geliştirmek gibi birçok alanda önemli katkılar sağlayacak. Ayrıca, bu teknoloji Türkiye'nin siber güvenlik ve dijital bağımsızlık alanında daha güçlü bir konum elde etmesine yardımcı olacak. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz: " QuanT ile kuantum bilgisayar teknolojisine sahip sayılı ülkeler arasına girdik " şeklinde açıklamalarda bulundu.

Küresel Rekabette Türkiye'nin Yeri

Kuantum bilgisayar geliştirme çalışmaları dünya genelinde Çin, ABD ve Avrupa ülkeleri tarafından yoğun bir şekilde sürdürülüyor. Türkiye'nin bu alanda teknoloji üreten ülkeler arasında yer alması, hem bilimsel hem de askeri alanda rekabet gücünü artırıyor. Savunma Sanayii Başkanlığı, bu teknolojiyi geliştirmek için süperiletken malzeme üretimi ve yeni algoritmalar geliştirme gibi projelere destek veriyor. Türkiye’nin yerli kuantum bilgisayar üretimi, hem teknoloji bağımsızlığı hem de bilimsel gelişim açısından büyük bir adım olarak değerlendiriliyor. Bu, sadece teknoloji üretiminde değil, aynı zamanda dijital dönüşüm ve küresel rekabet gücünde de Türkiye’ye önemli avantajlar sunacak. Haber Yazarı: Mert ONBAŞI
Reklam Alanı (İçerik Sonrası) Bu alana reklam ver

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

İlahi Adalete Selâm

blank
Avatarı
Aksiyon ER tarafından
11 Aralık, 2025 11:33 tarihinde yayınlandı
Okuma Süresi: 3dk
Yorum Sayısı: 0
Reklam Alanı (İçerik Öncesi) Bu alana reklam ver

Ülkemizde 27 Mayıs 1960 ihtilâlinden beri, yarım asırlık darbeler tarihine baktığımızda; nereden nereye geldiğimizin sembolik göstergesi bu olayda, ilâhî adaletin tecellisini görürüz. İşin püf noktası şudur; Cenab-ı Hakkın 99 Esma-i Hüsna’sından (güzel isimlerinden) birisi (EL-ADL) ADALETTİR. Allah (c.c.) mutlak Âdildir. Mülkün (Kâinatın)temeli adalettir. Zerreden kürreye kadar tüm varlıklar; çok hassas, milimetrik bir denge üzerinde yaratılmış ve öylece devam etmektedir. Mevsimlerin gelip-gidişi, gündüzün geceyi takip edişi, dünyamızın ve diğer gezegenlerin yörüngesinde bir milim dahi şaşmadan hareket etmeleri, hepsi hassas dengeler üzerinde cereyan eden ilâhi adaletin eseridir. Adaletin olmadığı yerde zulüm ve haksızlık vardır. Denge bozulmuş demektir. Denge bozulunca da ayakta durulamaz, yıkım olur. Bu sebeple, Hz. Peygamberimiz Cuma hutbesinde; ”Şüphesiz Allah adaleti, iyiliği ve yakınlara yardımı emreder. Fuhşu, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Tutasınız diye size (Allah) öğüt veriyor.” Mealindeki (Nahl 90.) ayeti okuyarak adaletin önemini izah etmiştir. Bu sünnet asırlardır İslam Aleminde her cuma hutbesinde devam etmektedir. Buna istinaden Hz. Peygamberimiz “Mülk küfürle devam edebilir. Ama zulümle asla ayakta kalamaz.” buyurmuştur. Divan edebiyatımızdan şu güzel mısraları günümüz Türkçesiyle veriyorum: Cümle eşya hâlikındır, kul eliyle işlenir, Emr-i Barî olmadıkça sanma ki, bir çöp deprenir. Hak kulundan intikamın, yine kul ile alır, Bilmeyen ilm-i ledünnü anı kul etti sanır. Ne kahrı desti-âdâdan (düşmanlar) ne lütfu âşinadan (dostlar) bil, Umûrun (işlerini) hakka tefviz(havale) et,Cenab-ı Kibriyadan bil. Şimdi yarım asır öncesine 27 mayıs 1960 darbesine bakalım: Demokratik yolla milletin ezici çoğunluğunun oylarıyla seçilmiş Menderes hükümeti, silahlı kuvvetlerce devriliyor, iktidar mensupları Yassı ada’da kurulan sözde Yüksek adalet divanında, ağır hakaretler altında yargılanıyor. Merhum Menderes ve iki bakan idam ediliyor. Genel Kurmay Başkanı Merhum Rüştü Erdelhun paşa idama mahkum ediliyor ve askerlerin hakaretlerine maruz kalıyordu. Daha sonra,12 mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, uyarı, bildiri ve sair irtica teraneleriyle her 10 yılda bir milletin temsilcileri alaşağı ediliyor, değerleri çiğneniyordu. Müslüman Türk milleti üzülüyor, bunalıyor, ama sabırla vakarını koruyor, sokağa dökülmüyor, işi Allah’a havale ediyordu. En nihayet iktidara yürüyen, Sayın R.Tayyip Erdoğan, ders kitaplarında yer alan bir şiiri okuduğu için hapse atılıyordu. Hatta Başbakan iken partisi kapatılmaya ramak kalmıştı. Asıl görevi vatan savunması olan TSK nin bazı mensupları, hâlâ darbe planları yapıyor. Kaos ve dehşet senaryoları hazırlıyorlardı. İşte bütün bu olup biten haksızlık ve zulümler, naçiz kanaatime göre, gayretullah’a dokundu. Burç döndü, İlâhî adalet tecelli etti. 9 yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz demokratik gelişme ve özgürlükler elde edildi. Tarafsız ve âdil yargı işbaşına geldi. Adaletten söz etmişken, İslam adalet sisteminden ve Osmanlı adaletinden birer örnek sunmak istiyorum. Übey-ibni Ka’b adındaki bir sahabi, Halife Hz.Ömer aleyhine bir dâva açar. Hakim Zeyd-ibni Sabit davetiye ile Hz. Ömer’i duruşmaya çağırır. Mahkeme salonuna gelen Hz.Ömer’e hakim tarafından yakınında bir yer gösterilmesi üzerine, Ömer; “Bu ne hal?” der. “Beni davacının yanında değil de kendi yakınında oturtman tarafgirliktir.” Hakim Zeyd’in cevabı şudur: -“Allah’a ve âhiret gününe imanı tam olan bir hakimin taraf tutması imkansızdır. Benim hep uyguladığım usulümdür. Dâvalıyı en yakınıma alarak, ifade verirken, göz ucuyla mimiklerini, vücut dilini ve ruh halini de anlamaya çalışırım.” Hz.Ömer teşekkür eder. Allah’a hamd eder. Osmanlı Devletinin altın yıllarında, Fatih Sultan Mehmet Han devrinde Konyalı bir tüccar, İtalya’dan kumaş ithal etmek ister. Venedik’ten gemiye yüklenen kumaşlar İstanbul’a doğru yola çıkmış, fakat yolda gemi batmıştı. Parasını alamayan Venedikli tüccar, Konya kadısına başvurmuş: -Ben görevimi yaptım. Malları gemiye yükledim. Paramı isterim. Konyalı tüccar ise: -Sipariş ettiğim malları teslim almış değilim. Bedelini ödemem mümkün değildir. Derler… Konya kadısı Hârim efendinin hükmü şudur: “Venedikli tacir siparişi gemiye yüklemiştir. Geminin batması yüce Allah’ın takdiridir. Venedikli davacı malın bedelini alacaktır.” Beklemediği bu adalet karşısında hayran kalan İtalyan tüccar, Hıristiyanlıktan ayrılıp, Kelime-i Şehâdet getirerek Müslüman olur… HÜDÂYA EMANET OLUNUZ…

Reklam Alanı (İçerik Sonrası) Bu alana reklam ver

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.