Reklam Alanı (Gövde Üst Reklam) Bu alana reklam ver

Yaman Gördü, Yazı, “Çubuk’ta Trafik Çıkmazı”

MÜFİT ONBAŞI tarafından
13 Aralık, 2011 17:38 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 22.03.2024 12:08
Okuma Süresi: 5dk
Yorum Sayısı: 0
Reklam Alanı (İçerik Öncesi) Bu alana reklam ver
 

Şuayip Yaman Gördü, Yazı, “Çubuk'ta Trafik Çıkmazı”

Çubuk İlçesi'nde, trafik magandalarına kim ve nasıl dur diyecek? İlçemizdeki trafik magandalarına kim ve nasıl dur diyecek? Son günlerde ilçede trafik terörüne 3 kurban verdik. Onlarca da yaralı var. Neredeyse ilçede 3-5 günde bir kazalara rastlamak mümkün.. Gerekli önlemler alınmazsa bu sayı giderek artmaya devam edecek. Trafik terörü, Çubuk Ankara Yolu’nun yapılmasından sonra artmaya başladı. Bu yolu yapanlar veya yapılmasına önayak olanlar, bu yolu aşırı hız yapılsın diye yapmadılar. Ama biz insanoğlu hemen her şeyin hep tersini yaparız ya. İşte şimdi de böyle oldu. Şehir merkezinde 50 km. (bazı yerlerde ise 30 km.) hızla gitmesi gereken araçlar 120-130 km. hız yapıyorlar. Trafik magandaları dün köstebek yuvasına dönmüş yollarda yürüyemezken, düzelen ve otobana dönüşen yollarda şimdi aşırı hız yaparak baba parası ile caka satar duruma geldiler. Trafik magandaları bu yollarda kural tanımadan hız yapmaya başladılar. Özellikle de Yıldırım Beyazıt İlköğretim Okulu Kavşağı ile Çubuk Devlet Hastanesi arası “Ölüm Yolu” oldu. Keza, Güldarpı, Esenboğa, Yenice ve Akkuzulu Mahalleleri kavşakları da öyle. Buralarda henüz köklü bir önlem alınmış değil..  HIZ TÜMSEKLERİ KONULMALI Özellikle yaya trafiğinin yoğun olduğu hastane ve okul önlerine ışıksız kavşakların bulunduğu yerlere hız tümsekleri konmalı.. Gerçi araç sahipleri hız tümseklerinden hoşlanmaz. Çünkü bu tümseklerin zararları da saymakla bitmez. Örneğin aracın, ön takım, direksiyon sistemi, süspansiyon arızaları, araçlardan ses gelmesi, artan yakıt tüketimi (yavaşlama ve tekrar hızlanma) gibi zararları vardır. Ama araç sahipleri de ya aşırı hız yapmasınlar ya da bu tür zararlara katlansınlar. Ayrıca buralara trafik lambaları konmalı, sinyalizasyon sistemi kurulmalı ve hatta MOBESE kameraları da yerleştirilmeli… MOBESE ile ilgili olarak bir zamanlar esnaftan para bile toplanmıştı. Bunlar nereye harcandı?  İLÇEDE OTO PARKLAR YETERSİZ  İlçede yeterli otopark olmadığı için (olanlar da kullanılmıyor) cadde ve sokaklarda çift taraflı parklar oluştu. Bir zamanlar oto parka kapatılan Çarşı İçi’nde bile araç park etmek serbest oldu. Sokak ve caddeler sağlı sollu oto park oldu. Cadde ve sokakların çoğunda insandan fazla araç var. Bu araçlar izinsiz olarak apartman önlerine araçlarını park ediyorlar. Allah vermesin o apartmanda bir hasta olsa ambulans dahi yaklaşamaz. Bazen de bir işyerinin önüne araçlarını park ederek, o işyerinin önünü kapatıyorlar.  Ankara Bulvarı ve Çarşı İçi’nde trafik ekipleri tek sıralı parka müsaade etmezken araç sahiplerine söz geçiremedi ve uygulamayı bıraktı. Şimdilerde buralarda 2’li park bile serbest. Araçlar ve yayalar buralarda neredeyse kol kola yürüyorlar. Vatandaşlar yaya kaldırımını kullanmıyorlar. Bu kaldırımların geneli de işyerleri tarafından işgal edilmiş durumda. İnsanlar bir ekmek, bir gazete ve bir kutu kibrit almak için 50 metrelik mesafeye bile araçla gidip geliyorlar. Ondan sonra da yokluktan ağlıyorlar veya hastalıktan şikâyet ediyorlar. Araç tabii ki bir ihtiyaç, hayatın olmazsa olmazı ama yerinde ve zamanında kullanmak lazım, her yere araçla gitmek ise israftır.  ÇOK KATLI OTO PARKLAR YAPILMALI İlçede çarpık kentleşme yüzünden oto park sorunu yaşanıyor. Şu andaki yapılaşmada buna çare değil. Üstelik sorun üzerine sorun çıkıyor. Bu nedenle çok katlı oto park yerleri tespit edilmeli ve ivedi olarak hizmete sokulmalıdır.  DEVLET YOLU BİLE İŞGAL EDİLİYOR Yine cadde ve sokaklar birtakım marketlerce işgal ediliyor. Özellikle de Devlet Yolu.. Ankara Bulvarı üzerindeki trafik üç şerit yerine ne hikmetse tek şeritten işliyor. Bu işyerleri neye dayanarak devlet yolunu işgal ediyor?Belediye ve İlçe Trafik buna neden seyirci kalıyor?  Trafik ekiplerinin denetimleri yeterli değil, tabiri caizse formaliteden öteye geçmiyor. Ekipler yanlış park eden araç sahiplerini ancak anonslarla ikaz edebiliyor. Ama dinleyen kim? Dünün caydırıcı özelliği olan çekiciler bile tarihe karıştı… Önceden çekiciler çare değildi ama caydırıcı bir özelliği vardı. Şimdilerde çekici olsa kaç yazar. Çünkü ilçede araç sayısı eskiye nazaran kat kat arttı.  OTOBÜSLER SOS VERİYOR  Metropol İlçe olduktan sonra 45 kişilik otobüsler, Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME) tarafından kaldırıldı (Belediye otobüsleri de dahil). 27-31 kişilik otobüsler hizmete girdi. O tarihlerde bu otobüslerin Çubuk ilçesi için neden uygun olmadığını yazdım. Kısaca bu otobüslerin çok dar olduğunu bu nedenle iki yetişkinin yan yana oturamayacağını, kalp ve astım hastalarının rahatsızlanacağını, kadın-erkek yolcuların istemeyerek de olsa sıkışıklıktan tacize uğrayacağını, bu otobüslerin özellikle Kış aylarında yağmurlu yollarda en ufak bir frende savrulacağını, Allah vermesin olası bir kazada hasar ve insan zayiatının daha fazla olacağını, hatta yolcu kapasitesi az olduğu için, otobüs sahiplerinin daha fazla yolcu alarak masraflarını karşılama yoluna gideceklerini yazmıştım.  Hatta bu otobüslerin yapılışları itibari ile sürat yapmaya elverişli olmadıklarını, süratleri arttıkça savrulacaklarını, yağmurlu ve karlı havalarda (kaygan zeminde) kaydıklarını da yazdım. Allah vermesin bir kaza anında neler olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Kısacası bu otobüslerden, “sadece öğrenci servisi olur” dedim. Ama dinleyen kim, kime anlatıyorsunuz?  Zaman zaman özel halk otobüsü sahipleri ile fazla yolcu konusunda konuşuyorum. Onlar da her defasında; “Otobüslere fazla yolcu almayı biz de istemiyoruz. Ama almak zorunda kalıyoruz. Çünkü kazanamıyoruz” diyorlar. Şimdilerde özel halk otobüslerinde yeni bir düzenlemeye gidildi. Ve oturak yolcu 20, ayakta yolcu 15 oldu. Değişen bir şey olmadı. Buna rağmen sabah ve akşam bazı saatlerde bu otobüsler hala hınca hınç dolu olarak yolcu taşımaya devam ediyorlar. Sıkışıklıklar sabah ve akşam saatlerinde oluyor. Bu saatlerde, halk otobüsleri 3-5 dakikada, EGO otobüsleri de 10 dakikada bir kalktığı halde, otobüslerdeki sıkışıklıklar devam ediyormuş. Bu konuda şikayetler oldukça fazla.. Vatandaş bir sonraki boş otobüsü tercih etmeden, dolu otobüse binmekte ısrar ediyormuş. Bir sonraki otobüsü neden beklemediğini sorduklarında ise, “ne yapayım işim acele, çok geç kaldım” diyormuş. Bu nasıl sorumsuzluk ve vurdumduymazlıktır. Her gün işiniz bu kadar acele mi? 10 dakika önce Terminal’e gidip otobüse oturarak seyahat etseniz kıyamet mi kopar? Örneğin özel halk otobüslerinin 40-50, EGO otobüslerinin de 70-80 yolcu ile seyahat ettiklerine zaman zaman şahit oluyorum. Vatandaşlardan da bu konuda şikâyetler duyuyorum. Dolu otobüse binen vatandaş, şikâyet eden vatandaş, bu ne iştir? Allah esirgesin, bir kaza esnasında zayiat ne olur, düşünmek bile istemiyorum. Özel halk otobüsü sahiplerine şimdilerde bazı çevrelerden 45 kişilik otobüs almaları için dayatılıyormuş. Araç sahipleri bu otobüsleri hangi para ile alacaklar? Şu anda ellerindeki araçları satsanız 50 bin liraya alıcı bulamazsınız. Adama sormazlar mı, “para etmeyecek bu araçları niye aldınız, o zaman aklınız neredeydi?  ARAÇ SAHİPLERİ GÜRÜLTÜ VE ÇEVRE KİRLİLİĞİ YAPIYORLAR İlçede inşaatlar mantar gibi büyüyüp-yükseliyor. Ama bunların genelinde otopark yok. Olanlar da yetersiz. Örneğiz 10 dairelik bir apartmanda formalite icabı 4-5 araçlık otopark var. Böyle olunca da araçların çoğu apartman önlerindeki cadde ve sokaklara park ediliyor. Belediye yetkilileri bu inşaatlara nasıl “İskân Raporu” vermiş?  İlçe halkı egzoz, patinaj ve araçlardan yükselen müzik seslerinden sabaha kadar uyuyamıyor. Özellikle gece geç saatlerde hastalar, ertesi günü işe gidecek, okula gidecek vatandaşlar uyuyamıyor. Rahatsız olan vatandaşlar 155 Polis İmdat’ı arıyorlarmış, ama onlarda polisin sorduğu sorulardan şikâyetçiler. Oysa vatandaşlık görevini yapmak istiyorsanız polise yardımcı olmak zorundasınız. Sürücülerin çoğu bırakın trafik kurallarına uymayı, sigara küllüklerini dışarı dökerek çevre kurallarına da uymamakta çevreyi kirletmekte, bu konuda kendilerini uyaranları da terslemekte ve daha da ileri giderek hakaret etmekte ve üzerlerine giderek dövmeye bile yeltenenler var. .. Bazıları da araç kullanırken dakikalarca cep telefonu ile konuşmayı sürdürüyorlar.  Yeni ehliyet alan gençlerin çoğu ise maalesef saygısız ve kural tanımaz. Daha dün bir, bugün iki demeden hemen birer trafik canavarı olup çıkıyorlar. Sürücü kurslarında kursiyerlere ahlaki ve manevi eğitim verilmeli..   Ehliyet alanlar genelde araca biner binmez (bazı istisnalar hariç) anında “Trafik Canavarı” oluveriyorlar. Ne yapalım, diyecek bir şey yok. Onlara aileleri başta olmak üzere dur diyen de yok. Çünkü her halükarda üzülen onlar oluyor. Ama iş işten geçtikten sonra.. O zihniyette olanları Allah’a havale ediyorum. Nasıl biliyorsa öyle yapsın.. Sizlerde öyle yapın.. İnsanlar trafik eğitimini sürücü kurslarında değil, öncelikle ilköğretim yıllarında almalı..  Trafik cezaları caydırıcı olmaktan çıkmıştır. Çünkü; 50, 100, 500 liralık cezalar bizim vatandaşlarımızı hiç mi hiç etkilemiyor. Bu nedenle trafik cezaları, ceza kanunlarına indirgenmeli.. Hatta öyle sürücüler duyuyorum ki polise, “ cezana geçer sözün, çok konuşmada cezamı kes, benim işim var. Gideceğim.” diye dikleniyorlarmış. Bu tür olaylara günlük hayatta sizler de şahit oluyorsunuzdur. Trafik kurallarına riayet eden, başkalarının haklarına saygı gösteren sürücüleri tenzih ederim. Onlara kazasız ve belasız yolculuklar ve sürekli sabır dilerim. Çünkü çok ihtiyaçları var.  İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı… İlçede trafik ile ilgili olarak toplantılar yapılmalı, kesin ve kalıcı çözümler üretilmeli, hemen hayata geçirilmelidir. Yoksa trafik terörüne engel olamayız. Görüldüğü gibi trafikte de sorunlar bitmiyor. İlçenin nüfusu dengesiz bir şekilde arttıkça sorunlar da üst üste katlanıyor. Etkili ve kalıcı çözümler üretmek gerekir. Ama kim ve ne ile? Herkes adam sendeci olmuş, “bana dokunmayan yılan, bin yıl yaşasın” zihniyetiyle hareket eder olmuş ve böyle olunca da her şeyimiz Allah’a emanet …   Çubuk"ta Sünlü"ye kadar siyaset yapılırsa hiçbir sorun çözülmez.. Çubuklular ufak şeylere şükür eder hale geldi. Tabiri caizse elma şekeri ve horoz şekerine razı oluyorlar. Oysa Çubuklular hizmetin en iyisine ve en büyüğüne layıktır. Bunun içinde önce istemesini bilmek lazım; Çünkü, “Ağlamayan çocuğa emzik vermezler”. Hizmetin ayağımıza gelmesini beklersek, boşuna bekleriz. Ya da gelen hizmetle yetinmek zorunda kalırız. İktidar ve Büyükşehir"den her yere hizmet gider, bize de en sonuncusu kalır. Böyle giderse Çubuk İlçesi “Oy Deposu” olmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Haber: Şuayip YAMAN
Reklam Alanı (İçerik Sonrası) Bu alana reklam ver

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Kanser nezle gibi tedavi edilebilecek

blank
MÜFİT ONBAŞI tarafından
14 Aralık, 2025 11:48 tarihinde yayınlandı
Okuma Süresi: 3dk
Yorum Sayısı: 0
Reklam Alanı (İçerik Öncesi) Bu alana reklam ver

Dünyada kanser olarak bilinen hastalık, 2018 yılında Amerika ve Japonya’dan iki bilim adamı, “immüno-onkoloji” olarak adlandırılan yeni bir onkoloji tedavi yöntemi için tıpta Nobel Ödülü alması ile bambaşka bir yöne çevrildi.

Çok tehlikeli ve korkunç olarak bilenen kanser, yakın zamanda evde nezle gibi tedavi edilebilir

Bir zamanlar tedavi edilemeyen ve birçok kişinin korkunç acılar içinde ölümüne sebep olan iskorbüt hastalığı tedavi edilemiyor ve her hangi bir ilacı yoktu. Ancak daha sonra bu hastalığa C vitamini eksikliğinin yol açtığı ortaya çıkmıştı. Bugün iskorbüt hastalığına hiç kimse yakalanmıyor. Öyle görünüyor ki, korkunç ve ölümcül bir hastalık olan “kanseri” de aynı kader bekliyor. Bunun nedeni, işlenmiş gıdaların kullanımı ve vitamin eksikliğidir. İnsanların bunu önceden bildiği, fakat kar etme tutkusundan dolayı sessiz kaldığı düşünülünce dehşete kapılmamak mümkün değil. Bugün aldığım bilgiye karşı farklı tutum gösterilebilir, ancak ben sadece sizinle paylaşmak istedim, unutmayın; “Kanser” denen bir hastalık yoktur. Kanser, sadece B17 vitamini eksikliğinden başka bir şey değildir. Ağır yan etkileri olan kemoterapi, ilaç tedavisi ve ameliyatı kabul etmeyin! Eski zamanlarda denizcilerin iskorbüt hastalığından müzdarip olduklarını hatırlayın, birçok kişi bu hastalıktan ölüyordu! Bazı kişiler de bundan sürekli kazanç elde ediyordu. Daha sonra ise iskorbütün sadece C vitamini eksikliğinden kaynaklandığını ortaya çıktı. Yani bu bir hastalık değildi! Kanser de aynı şey. Sömürgeciler ve insanlığın düşmanları tam bir kanser endüstrisi inşa ettiler ve çok büyük paralar kazanıyorlar.

Kanserin önlenmesi ve tedavisi hakkında bilmemiz gerekenler

Onkoloji endüstrisi II. Dünya Savaşından sonra büyümeye başladı. Kanserle mücadele etmek için her hangi bir prosedüre, tedavi kürlerine ve masraflara gerek yok! Bunların hepsi, sömürgecilerin ceplerini doldurmak içindir, çünkü kanser tedavisi uzun zaman önce bulunmuştur. Kanser sadece B17 vitaminin eksikliği olduğundan, her gün 15-20 kayısı çekirdeği tüketmemiz yeterli olur. Buğday filizi (tomurcukları) yiyin. Buğday filizi müthiş bir kanser ilacıdır. Bu, tüm kanser önleyici maddelerin en güçlüsü olan sıvı oksijenin ve laetril’in en iyi kaynağıdır. Bu madde, B 17 vitaminin (amigdalin’in) özüdür ve elma çekirdeklerinde bulunur. “Kanserin Ölümü” adlı kitabında Doktor Harold Manner, letril’in etkisinin kanser tedavisinde  % 90’ın üzerinde olduğunu yazmıştır!*

Amygdalin (B 17 Vitaminin) kaynakları

Tohum veya meyve tohumları doğadaki B 17 vitamininin konsantrasyon halidir. Bu, elma, kayısı, şeftali, armut ve kuru erik çekirdeklerini kapsıyor.  Fasulye filizi, mercimek filizi, lima fasülyesi ve bezelye gibi baklagiller ve tahıllar. Acı badem (doğada en zengin B 17 vitamini kaynağı) ve Hint bademi. Her türlü dut, yabanmersini, ahududu ve çilek. Susam ve keten tohumu.  Yulaf, arpa, kahverengi pirinç, buğday, darı, keten ve çavdar. Bu Vitamin ayrıca mayada, ham pirinçte ve balkabağında bulunur.

Kanser karşıtı ürünlerin listesi

Kayısılar (çekirdekler). Diğer meyvelerin çekirdekleri / tohumları: Elma. Vişne. Şeftali. Kültür eriği. Erik. Armut. Lima fasulyesi. Bulaşık deterjanın ve sıvı sabunun parçacıklarının vücuda girmesi, kanserin başlamasının ana nedenidir.* Bulaşıkları ne kadar iyi durulasanız durulayın, ufak bir deterjan parçası bulaşıkların üzerinde kalır ve vücudunuza girer. Bu zararlı maddeleri tamamen hayatınızdan çıkartmak istemiyorsanız, bunun da basit bir çözümü var. Bulaşık deterjanını (ve sıvı sabunu) sirke ile 50: 50 oranında karıştırın. İşte bu kadar! Artık asla kansere yakalanmayacaksınız! Dondurulmuş limonlar - kansere çaredir Bunu bilmiyor muydunuz? Restoranlar ve kafelerdeki birçok uzman, tüm limonları kullanır veya tüketir ve hiçbir şeyi boşa harcamazlar.* Bütün limonu israf etmeden nasıl mı kullanabiliriz? Son derece basit! Yıkanmış limonu buzdolabınızın dondurucusuna koyun. Limon dondurulduktan sonra rendeyi alın, tüm limonu rendeleyin (kabuğunu soymadan) ve yemeklerin üzerine serpin. Limonu sebze salatalarına, dondurmaya, çorbalara, pilav ve bulgura, makarnaya, spagettiye, pirince, suşiye, balık yemeklerine vs… katın. Bu liste sonsuza kadar devam edebilir. Tüm yemekler beklenmedik bir şekilde, daha önce hiç tatmadığınız lezzetli bir tada sahip olacak. Genellikle limon denince, sadece limon suyu ve C vitamini akla geliyor.  Şimdi Limonun Sırrını öğrendiğinize göre, limonu, bir bardak hazır erişte çorbasında bile kullanabilirsiniz. Kabuğu atmayı önlemenin ve yemeklere yeni bir lezzet katmanın haricinde bütün limon kullanmanın temel avantajı nedir? Limon kabuğu limon suyundan 5-10 kat daha fazla vitamin içerir. Ve siz genellikle kabuğu atıyorsunuz. Ancak şimdi, basit bir şekilde tüm limonun dondurulması ve ardından yemeklerin üzerine serpilmesi işleminin ardından tüm bu besin maddelerini tüketebilir ve daha sağlıklı olabilirsiniz. Limon kabuğu, vücuttaki toksik elementlerin yok edilmesinde güçlü bir indirgeyici ajandır. Yıkanan limonu dondurucuya koyun ve ardından her gün yemeklerin üzerine rendeleyin. Bu, yiyeceklerinizi daha lezzetli, hayatınızı daha sağlıklı ve daha uzun hale getirmenin anahtarıdır! Bu Limonun muhteşem Sırrıdır! Limon (Citrus), kanser hücrelerini öldüren harika bir üründür. Ayrıca kemoterapiden 10.000 kat daha güçlüdür. Böylece, limon kabuğunun hoş aromasının yanı sıra, limon suyundan 10 kat daha fazla vitamin içerdiği ve vücuttaki toksik elementlerle savaşmaya yardımcı olduğu ortaya çıkmıştır. Fakat en önemlisi, limon kanser hücrelerini öldürmektedir. Neden biz bunu bilmiyoruz? Çünkü büyük şirketler, onlara inanılmaz karlar getiren sentetik analogların üretimi ile ilgileniyorlar. Gelirlerini tehlikeye atmamak için, limonun mucizevi özelliklerini gizli tutuyorlar. Limon ağacının bileşenleri, kanser hücrelerinin büyümesini yavaşlatmak için yaygın olarak kemoterapide kullanılan Adriamycin’den 10.000 kez üstündür. Ve en önemlisi, limon özü ile yapılan terapi sadece kötü huylu hücreleri yok eder. Yan etkisi olmadığı için limonları dondurun, rendeleyin ve sağlık için tüketin! Bu bilgilerin kaynağı heyecan vericidir. Bu bilgiyi, 1970’ten bu yana 20’den fazla laboratuvar testinin yapıldığını ve basit limonun, kolon, meme, prostat, akciğer ve pankreas kanseri gibi 12 türdeki kanser hücresini öldürdüğünü söyleyen, dünyanın en büyük ilaç üreticilerinden biri verdi… Ve daha da şaşırtıcı olan, limon özü ile yapılan tedavi türü, yalnızca malign kanser hücrelerini yok eder ve sağlıklı hücreleri etkilemez.   Haber Yazı: Halil İbrahim Kambak
Reklam Alanı (İçerik Sonrası) Bu alana reklam ver

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.